Topuklu ayakkabılarla önünde beceriksizce koşmaya çalışan genç kadını yakalaması uzun sürmedi. Adını seslendikten birkaç saniye sonra genç kadını kolundan yakalayıp kendine çekmişti. Dengesini kaybeden Tuğba kollarına düştüğünde genç adamın kalbi adeta titredi.
Emre'nin kollarına düşen genç kadının kalbi de aynı hisle titremişti. Birkaç saniye etkisini gösteren hissin tarifi yoktu. Ne Emre ne de Tuğba daha önce böyle bir şey hissetmemişlerdi.
His geldiği gibi çabuk geçti. Gözler buluştu ve bakışlardaki kırgınlık ile öfke hepsini yok etti.
Genç kadın hızla toparlanıp Emre'nin kollarından sıyrıldı. Emre de bir adım geri çekilmişti. Aralarında bir metreden fazla mesafe oluşurken ikisi de birbirine bakıyor ancak konuşmuyorlardı.
"Manus dei!" diyen bir kadın sesiyle ikisi de irkildi. Kafalarını çevirdiklerinde yaşlı bir kadın yerde oturuyordu. Sırtını krem boyalı bir evin duvarına yaslamış, bağdaş kurmuştu. Kadının gözleri kapalıydı. Dizlerinin üzerinde duran elleri gökyüzüne bakacak şekilde açıktı.
Kadın İtalyanca devam etti. "Tanrı'nın eli kalplerine dokundu"
Tuğba az önce hissettiği garip hissi anımsayarak ürperdi. Yaşlı kadın ellerini onlara doğru kaldırıp "Yaklaşın!" dediğinde Emre genç kadına dönerek "Ne diyor? Anlıyor musun?" diye sordu.
"İlk söylediğini anlamadım, İtalyanca değildi. Tanrı'nın eli kalplerine dokundu dedi ve şimdi yaklaşmamızı istiyor" diye açıklayan Tuğba'ya "İlk söylediği Latince Tanrı'nın eli demekti" diye açıkladı Emre.
İkisi de birbirine baktı. Kadın bu sefer İngilizce "Yaklaşın" dediğinde Tuğba kararsızca Emre'ye baktıktan sonra omuz silkip kadının yanına doğru ilerledi.
Hemen arkasından onu takip eden genç adam yaşlı kadına karşı fazlasıyla temkinliydi.
Kadının yanına eğilen Tuğba "İyi misiniz?" diye sorduğunda kadın gülümsedi. "Çok iyiyim" dedikten sonra diğer tarafında duran Emre'yi işaret ederek "İtalyanca biliyor mu?" diye sordu. Tuğba genç adamın az önce söylenenleri anlamadığını hatırlayarak "Hayır" diye cevap verdi.
"Bu çok kötü, size bir hikaye anlatacaktım ama İngilizcem yeterli olur mu bilmiyorum. Yine de anlatmak istiyorum. Ona söyle otursun" derken eliyle Emre'ye oturmasını işaret ediyordu.
Tuğba, Emre'ye bakıp "Bize bir hikaye anlatmak istiyor. Oturmanı söyledi" dedikten sonra kıyafetinin batacağını umursamadan yaşlı kadının yanına oturmuştu.
Emre rahat hareketlerle elbisesinin eteğini düzeltip yaşlı kadına dönen genç kadını izledi. Yaşlı kadının söylediği bir söze gülen Tuğba elini kadının elinin üstüne koyarak bir şeyler söyledi. Emre onları anlamadığı için sinir oluyordu.
"İyi de ben söylediğinden hiçbir şey anlamıyorum" diyen Emre aksi bir sesle itiraz ettiğinde Tuğba kafasını kaldırıp genç adama bakarak "Hikayeyi İngilizce anlatacak. İngilizce biliyorsundur herhalde" dedi.
Burnundan derin bir nefes alan genç adam "Biliyorum" diye homurdanıp yere çöktü. Pantolonunun kirlenmemesi için tam olarak oturmamıştı.
Gözleri kapalı duran yaşlı kadına baktığında gözlerinin olmadığını anladı. Gözlerinin üstü ince bir deri tabakasıyla örtülmüştü. Kadının Anoftalmi hastası olduğunu anlamıştı. Öfkesini kenara bırakıp doğduğundan beri dünyayı hiç görmemiş olan bu kadına anlayışla baktı.
Kadının yüzü genç adama bakıyordu. Yaşlı kadın dudaklarındaki ince gülümsemeyle İngilizce "Bana acıma" dediğinde Emre yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
Roman d'amourAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)