Tuğba elinde telefonla sağa sola yürüyor, hattın çektiği kısa bir an yakalamaya çalışıyordu. Emre ise arabanın içinde oturmuş, kollarını göğsünde bağlayarak onu izliyordu. Dakikalar önce çabalamaktan vazgeçmişti. Ne yaparlarsa yapsınlar telefonları çekmiyor, arabayı çalıştıramıyorlardı. Otostopta çekmişlerdi ancak sonuç yine hüsrandı. Yol o kadar sakindi ki bu süre içinde geçen iki arabadan biri durmuş, o da çok farklı bir yere gittiği için binmemişlerdi.
Genç kadın oflayarak ayağını yere vurdu. Arkasına dönüp biraz geride duran arabaya baktı. Arabanın iki kapısı da açık Emre yolcu koltuğunda hiçbir şey yapmadan öylece oturuyordu. Bu durum genç kadını öfkelendirirken ayaklarını yere vura vura arabaya ilerledi.
Bir eliyle arabanın tavanından diğeriyle açık olan kapıdan destek alarak sinirle eğilip "Neden bir şey yapmak için çabalamıyorsun!" diye bağırdı.
Emre rahat bir tavırla kafasını geriye yaslayıp genç kadına baktı. Göğsünde birleştirdiği kollarını iki yana açarken "Ne yapmamı bekliyorsun?" diye sordu.
"Ne bileyim, dışarı çık telefonu denemeye devam et veya başka bir şey yap" diyen genç kadının sözleriyle gülümserken "Bunların hepsini son kırk beş dakikadır defalarca yaptık Tuğba. Gel otur şuraya birinin bizi arabasına almasını ummaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok" dedikten sonra "Tabi bir araba geçerse..." diye mırıldandı.
Genç kadının dalga mı geçiyorsun dercesine attığı bakışları görünce ona uzanarak "Hadi ama Tuğba sende gel otur şuraya. Başına güneş geçecek birazdan" dedi.
Genç adamın sözleriyle doğrulan Tuğba ellerini beline koyup boş yola ve telefona bir kez daha baktı. İkisinde de hiçbir gelişme yoktu. Kafasını kaldırıp gözlüklerinin arkasından güneşe kısık gözlerle baktıktan sonra Emre'nin haklı olduğunu düşündü. Biraz daha güneşin altında kalırsa buharlaşıp uçacaktı.
Oflayarak sürücü koltuğuna oturduğunda arabayı çalıştırmayı tekrar denedi. Hiçbir sonuç alamayınca direksiyona vurup arkasına yaslandı. Yan tarafında onu izleyen Emre'ye bakıp "Ne yapacağız?" diye sorduğunda genç adam omuz silkerek "Bekleyeceğiz" dedi.
Tuğba iç çekerek kafasını arkaya attı. Gözlüklerini çıkartıp kenara bırakarak gözlerini kapattığında boynundan aşağı inen ter damlasını hissetti. Eliyle kendini yelpazelerken "Kahretsin! Bugün neden bu kadar sıcak" diye hayıflandı. Kafasını dışarı çıkartıp yolu tekrar kontrol ettikten sonra arkasına geri yaslandı. Emre'ye baktığında genç adam koltuğunu geriye doğru yatırmış onu izliyordu.
Genç kadın onun rahatlığına imrenerek kendi koltuğunu da yatırdı. Şimdi biraz daha iyi hissediyordu ancak hala çok sıcaktı. Elbisesinin geniş V yakasını eliyle çekiştirip serinlemeye çalıştı. Tuğba "Bari klima çalışsaydı" diye homurdanırken Emre uzandığı yerden doğrularak genç kadına doğru eğildi.
"Bence bu durumu değerlendirmeliyiz" dediğinde genç kadının gözleri anında açılmıştı. Gözlerini kırpıştırarak Emre'ye bakarken "Aklından bile geçirme" dedi. Genç adam kaşlarını kaldırdı. "Neden? Birbirimizi daha yakından tanımak istememiş miydik? Sohbet etmemiz için belirsiz bir zaman dilimimiz var"
Genç adamın sözleriyle tuttuğu nefesi bırakan Tuğba "Ha sen onu diyorsun" dediğinde Emre'nin yüzünde oluşan ukala gülümsemeyle yüzünü buruşturdu.
"Sen ne sanmıştın" diyen Emre'nin alaycı sesine karşılık omuz silkip "Hiç, ne sanabilirim ki" dedi.
Emre elini uzatıp genç kadının terden nemlenmiş saçlarını geriye doğru attı. Boynuna yapışan birkaç teli parmaklarıyla usulca çekerken Tuğba tepki vermemek için kendini zor tuttu. Genç adam saçlarını çekip gözlerinin içine bakarak "Ama aklında daha eğlenceli bir şey varsa..." dediğinde "Hayır yok" diyerek genç adamın sözlerini aceleyle kesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
RomanceAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)