Tuğba arabadan inip anneannesinin kapısını açmak için diğer tarafa ilerledi. Anneannesi ondan önce davranarak kapıyı açtığında Tuğba kapıyı tutup diğer elini kadına uzattı.
Anneannesi uzattığı eli tutup arabadan indiğinde ikisi birlikte eve doğru inen merdivenlere yöneldi.
Merdivenin başından biran durup karşılarındaki manzaraya baktılar. Hava güneşliydi ve masmavi gökyüzüyle deniz güneş ışığıyla parlıyordu. Bulundukları yerden konağı bir tarafı görülüyordu sadece. Ön cephesi sarmaşıklarla kaplı, büyük ağaçların çevrelediği konak, muhteşemdi.
"Çok güzel bir evmiş" diye fısıldadığında anneannesi kolunu okşayıp "Kesinlikle öyle, tarihi ve eşsiz" dedi.
Merdivenleri yavaşça inmeye başladılar. İlerledikçe görüş alanları daha netleşti. Sağ taraflarında havuzlu büyük bir bahçe vardı. Konak ise tam denizin kenarındaydı. Giriş kapısına yaklaştıklarında Cavidan Hanım gülümseyerek karşılarına çıktı.
"Hoş geldiniz! Kusura bakmayın çalışanlar olmadığı için sizi karşılamakta geciktim" diyerek yanlarına geldi. Anneannesi "Ne kusuru Cavidan, biz yabancı mıyız?" dediğinde kadın ona sarılıp öptükten sonra "Değiliz, değiliz" diyerek güldü.
Tuğba'yı da aynı sıcaklıkla karşıladıktan sonra "Nasılsın güzel gelinim?" diye sordu.
"İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?" diyen Tuğba'nın yanakları kızarmıştı.
Kadın onun koluna girip "Sizi bizi kaldıralım artık..." demişti ki parmağındaki yüzüğü fark ederek "Ayyyy! Benim eşek oğlum sonunda teklif edebildi mi?" diye sordu.
"Evet" diyerek güldü Tuğba, "Dün gece geri gelip sürpriz yaptı" derken mutlulukla gülümsüyordu.
"Detaylarını kahvaltıda anlatırsın tatlım. Bugün hava çok güzel olduğu için denizin kenarına güzel bir masa hazırladım bize" diyerek onları eve doğru yönlendirdi.
İçeri girdiklerinde giriş holü fazlasıyla yüksek ve genişti. Cavidan Hanım "Ceketlerinizi alayım" dediğinde Tuğba ceketini çıkartıp anneannesinin ceketini çıkartmasına yardımcı oldu. Ardından ceketleri almak için uzanan Cavidan Hanım'a gülümseyerek "Ben asarım, neresi?" diye sordu. Etrafta herhangi bir dolap göremiyordu. Cavdan Hanım gülümseyerek kapının sağ tarafını işaret ettiğinde duvara asılı duran askıları fark etmişti.
Ceketleri astıktan sonra arkasını döndüğünde girişin tam karşısındaki yağlı boya portresini baktı.
Resmin Tuğba'nın dikkatini çektiğini fark eden Cavidan Hanım "Aydın'ın büyük, büyük, büyükbabası" diye açıkladı.
Tuğba "Çok eski bir resim ama iyi bakılmış" dediğinde "Aydın onlara bir şey olmasına hayatta izin vermez" diyen Cavidan Hanım onları sol taraftaki geniş kapıya yönlendirdi.
Kapıdan geçince büyük bir oturma odasına girdiler. Odanın karşı duvarı ve sol duvarın bir bölümü tamamen cam kaplıydı. Deniz manzaralı odanın içindeki eşyalarda tarihi eser gibi görülüyordu.
Cavidan Hanım'ın diğer tarafında ilerleyen anneannesi "Burası bir müze gibi Cavidan" dediğinde Tuğba da "Bende aynı şeyi düşünüyordum" diyerek yaşlı kadına katıldı.
"Mobilyaların çoğu eskileri örnek alınarak tekrar yapıldı ama tablolar ve vazolar dediğin gibi müzelik"
Cavidan Hanım birkaç parça eşyanın tarihiyle ilgili onları bilgilendirdikten sonra terasa yöneldi. Dışarı çıktıklarında deniz kenarında kurulu büyük yuvarlak masayı gördüler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
عاطفيةAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)