Herkese merhaba! Beğeneceğinizi umut ettiğim yeni bir kurguyla karşınızdayım. Ben yazarken çok eğlendim. Bakalım siz okurken eğlenecek misiniz?
Bu hikaye de bana ilham kaynağı olan Çileğim Yasemine kocaman teşekkürler :)
Giriş
İdil, minibüse binerken sinirle homurdanıyordu. Sıcaktan beyni pişmiş, şimdiden otelden ayrıldığına pişman olmuştu. Ama o can sıkıcı otelde tek başına daha fazla vakit geçirmeye de dayanamazdı. Tek başına tatile çıkmak hangi ileri zekâlının fikriydi. Tabii ki kendisinin! Tüm arkadaşlarının işleri yoğun bir dönemdeydi ve kimse onunla gelmek istememişti. İdil ise monoton geçen hayatından sıkılmış ve çok sevdiği pastanesini bile gözünü kırpmadan arkadaşına emanet ederek bu tatile çıkmıştı. Aman ne güzel bir tatil! Geldiği ilk gün güzeldi. Güneş koruyucularını sürüp plaja inmiş şezlongunda güneşlenirken kitabını okumuştu. Arada bir yüzüp serinlerken çoğu zaman güneşin tadını çıkartmıştı. İkinci günde hemen hemen bunun bir benzeri yaşanırken İdil gün sonuna doğru sıkılmaya başlamış ve akşam oteldeki animasyonları izledikten sonra odasına geçerek civarda gezilebilecek yerleri araştırmaya başlamıştı.
Tabletinden otele bir saatlik mesafede tarihi kalıntıların olduğu yeri keşfettiğinde tatil heyecanı tekrar başlamış ve öğlene doğru oraya gitmek için yola çıkacağını hayal ederek uykuya dalmıştı.
Sabah uyandıktan sonra sırt çantasını hazırlamış, bir şort ve bikinisinin üstüne ince ip askılı bluzunu giymişti. Saçlarını salık bırakıp hafif bir makyaj yaptıktan sonra odasından çıkıp gezeceği yer için heyecan içinde lobiye inmişti. Lobide gezmek istediği yere nasıl gideceğini sorduğunda ise onu bir sürpriz bekliyordu. Gideceği yer dağın başıydı ve oraya sadece yakınlarındaki köye giden minibüsle ulaşım sağlanıyordu. Köyden sonra da iki kilometreye yakın yürümesi gerekiyordu! Derin bir nefes aldı. Otele doğru baktı ve bir kere daha plajda yatarak bir gününü bile geçiremeyeceğine karar verdi. Üstelik tatilinin bitmesine daha dört gün vardı.
İşte İdil'in sıcağın altında pişen beyninin sebebi bu heyecan arayışıydı. Aman ne heyecan! Minibüs geldiğinde köye günde bir aracın kalktığını öğrendi. Akşam da dönüşte sadece bir araç vardı. Minibüsü kaçırırsa bilmediği bir yerde tek başına kalmak zorunda kalacaktı. Bu onu korkutsa da güneşin altında uzun süre bekledikten sonra minibüs gelmişken vazgeçmeye niyeti yoktu.
İnsanlar onu sağa sola iterek minibüse binmeye başladı. İdil itilip kakıldıkça öfkelendi. Ağzının içinde homurdanmaları arttı. Sonunda kenara çekilip herkesin binmesini bekledikten sonra minibüse adım attı. İyi halt yemişti! Bu sıcakta klimasız eski minibüsün içinde koridorda ayakta kalmıştı.
Minibüs sarsılarak hareket etti. İdil düşmemek için yan tarafındaki koltuğa sıkıca tutundu. Hareket ettikten bir süre sonra "Gelen var!" diye bağıran sesle minibüs sertçe durdu ve İdil önündeki yaşlı amcaya çarptı. Amcadan özür dilerken şoföre "Az yavaş ol be abi insan taşıyorsun burada" diye bağırdı. Artık sinirleri o kadar gerilmişti ki ağzının içinde homurdanmaktansa öfkesini dışarı vuruyordu.
O sıra arkasından yeni gelen iki kişi koridordaki yerlerini almıştı. Onların gelişiyle İdil arkasındaki ve önündeki adamla aralarında bir santimlik mesafenin kalmasına bile şaşırmıştı. Arkasındaki adamın "Bu ne ya?" diye homurdandığını duydu. O da "Toplu taşıma aracı ne olabilir?" diye homurdandı ağzının içinde. Şoför "Ücretleri uzatalım" diye bağırdığında İdil "Abi turşu gibi doldurdun arabayı inerken veririz ne acele ediyorsun ya?" diye karşılık verdi içinde tutamayarak.
"Binmeseydin abla o zaman" diye karşılık aldığında ise kıpkırmızı kesilerek burnundan soludu. Arkasından gelen gülme sesini ise duymazdan geldi. Bir kolunu çantanın sapından çıkartıp çantayı önüne çekti. Terden alnına yapışan saçı eliyle kenara iterken cüzdanını çıkarttı. İçinden çıkarttığı parayı önündeki amcaya vererek şoföre ulaştırmasını söyledi. Aynı anda omzunun üstünden bir kol daha uzanmış ve arkasındaki adam "Amca bunu da uzatsana" demişti. Adamın arkasından kolunu uzatmasıyla İdil neredeyse köşeye sıkışmış ve öfkesi artarak ağzının içinde "Ayı" diye homurdanmıştı. Saçını açık bıraktığı için kendine lanet ederken bileğine taktığı tokayı hatırlayarak keyfi biraz olsun yerine geldi. Kollarını kaldırıp saçını tepesinden dağınık bir topuzla toplarken arkasındaki adam homurdandı. İdil umursamadı. Saçları adamın yüzüne çarptıysa da umurunda değildi. Sıcaktan pişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
RomanceAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)