Pars elini şakağına bastırıp kafasını yataktan kaldırdı. Başındaki ağrıyla homurdanırken gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Lanet olsun dün gece çok fazla içmişti.
Başındaki ağrı yüzünden kafasını kaldırmaktan vazgeçti ve kendini sertçe tekrar yatağa bıraktı. Yüzüstü dönüp kollarını yastığının etrafına sararak rahat bir pozisyon alıp biraz daha uyumaya çalıştı.
Baş ağrısı biraz olsun rahatlamaya başladığında dün geceye ait sahneler gözünün önüne gelmeye başlamıştı. Çilek'i çaresizce bekleyişi, Arya'yı araması...
Çilek'e hesap soruşu!
Pars yataktan hızla fırladı. Ayağı üstündeki ince örtüye takılıp yere yuvarlandı. Sertçe yere çarpan dizlerinin ve ani hareketinin sonucu başına giren ağrının etkisiyle küfür edip homurdandı. Yerde çırpınarak dolandığı örtüden kurtulmaya çalıştı. Sonunda başarılı olduğunda nefes nefese ayağa kalkıp parmaklarıyla burun kemiğini sıkıştırarak düşünmeye başladı.
Sahne gözünün önünde canlandığında bir kez daha "Siktir!" diye küfretti.
Çilek kapıdan girdiği an genç kadının yüzüne "Neredeydin!" diye bağırmıştı. "Ah sokayım!" diye küfredip Çilek'in "Sarhoşsun yarın konuşuruz" diyerek gidişini ve onun arkasından kapıya çıkarak "Buraya gel! Bana bir açıklama yap!" diye bağırışını hatırlarken küfürleri çok farklı boyutlara ulaşmıştı.
Genç kadın onu dinlemeden asansöre binip gitmişti ve Pars sonrasında neler olduğunu hatırlamıyordu.
Ellerini beline yerleştirip etrafına baktı. Yatak çok dağınıktı ama buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Üstünde sadece iç çamaşırı vardı. Kıyafetlerini aradığında yatağın etrafında hiç kıyafet göremedi. Sarhoş kafayla üstündekileri çıkartıp kirliye atmış olma ihtimali yoktu. Belki de salonda çıkartmıştı. Telefonu da ortalarda görünmüyordu.
Banyoya girip duş aldı. Havluyu beline sarıp odanın kapısını açtığı an burnuna dolan yemek kokusuyla karnı guruldadı. Yoksa akşam onu bulan Emre miydi? Siktir Emre'nin Tuğba'yı bırakıp gelmesi olası bile değildi.
Düşüncelerinin arasından sıyrılan bir başka düşünceyle "Yo! Hayır!" diyerek kafasını iki yana salladı. "Hayır, bu mümkün değil" diyerek itiraz etmeye devam ederken koridorun diğer tarafındaki kişiyle daha fazla itiraz etmesine gerek kalmamıştı.
Babası salondan kafasını sarkıtmış yatak odasının kapısında durmuş kafasını iki yana sallayışını izliyordu.
Yaşlı adamın yüzünde keyifli bir gülümseme belirirken "Sultan senin oğlan uyanmış" dedi.
Hemen ardından annesi karşısındaydı ve kollarını açmış ona doğru geliyordu.
"Oğlum! Pars'ım" diyen kadın hızlı adımlarla yanına gelip ona sıkıca sarıldığında Pars "Hala uyanmadım" diye mırıldanarak annesinin sarılışına eğreti bir şekilde karşılık verdi.
Annesi geri çekildikten sonra ellerini kollarının üstüne koyarak onu şöyle bir süzdü. Ardından "Sen kilo mu verdin!" diyerek bir kolundan tutup onu sağa sola çevirmeye başladı.
Annesi onu kontrol ederken Pars "Hala uyanmadım ve bir kabustayım" diye mırıldanıyordu.
Sonunda annesi onu kendine çevirdi ve Pars havlusu düşecekken elini atıp havluyu tuttu.
Pars "Lanet olsun rüya değilmiş" derken annesi kaşlarını çatarak "Hala ayıkamadın mı sen? Sayıklayıp duruyorsun. Yoksa hasta mısın? Eğil bakayım ateşin var mı?" demiş ve Pars'ı kolundan çekerek eğilmeye zorlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
RomanceAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)