70.Bölüm

1.6K 120 74
                                    

Tunç

Yavuz ile kendi aramızda konuşup akşama kadar hastanede beklemeye karar verdik. Kadıncağızı yalnız bırakmak istemiyorduk. Biz gittiğimizde de durması için halamdan birini göndermesini rica ettim.

Bir kaç saat geçmişti. Küçük kızın uyanmasını bekliyorduk. Biraz sonra içeriden çıkan hemşire onu görebileceğimizi söyledi. Annesi heyecanla odaya yöneldi. Biz de arkasından girdik. Kadın kızını görür görmez gözyaşlarına boğuldu. Küçük kız gözlerini açmıştı. Başı sargılıydı. Kızının yanına eğilip elini tuttu. Önce ellerini sonra yanağını öptü. "Yavrum benim. İyi misin annem?"

"İyiyim anne. Ne oldu bana?"

"Kaza geçirdin yavrum. Bir yerin ağrıyor mu?"

"Biraz başım ağrıyor anne." Gözlerini bize çevirdi."Bu abiler kim?"

Annesi bize döndü. Gözyaşları içindeyken gülümsedi. "O abiler bizi hastaneye getirdi kızım. Senin hayatını kurtardı."

Küçük kız gülümsedi. "Teşekkür ederim abi." dedi.

Yanına gittim. "Sen ne kadar tatlısın öyle." Dizlerimden destek alarak eğildim. "Söyle bakalım. Sen okula gidiyor musun?"

Annesinin başını öne eğdiğini gördüm. "Gitmiyorum. Gidemem ki. Bizim paramız yok."

Yavuz ile göz göze geldim. Dudaklarını bastırarak zoraki gülümsedi. "Adın ne senin?" diye sordum.

"Adım Ezgi." dedi.

"Bak Ezgiciğim. Biz seni iyileşince hastaneden çıkacaracağız. Sonra okula yazdıracağız."

"Oley! Gerçekten mi?" Çok sevinmişti.

Annesi şaşkın gözlerle bize bakıyordu."Ama nasıl olur? Bu çok büyük masraf."

"Olur ablacım olur. Sen dert etme. Yardım vakfımız bu işler için var. Sana güzel bir iş buluruz. Eviniz ne durumda."

"Şey... Evimiz var kardeşim. Yeterince zahmet verdik zaten." dedi utanarak.

Küçük kız araya girdi. "Bizim evimiz yok abi. Kaldığımız yer çok eski. Duvarlar yıkılmak üzere."

Kadın kızını uyardı. "Kızım ne diyorsun? Çok ayıp."

Kadına döndüm. "Sorun yok. Ayıp değil. Biz hepsini halledeceğiz. Şimdi siz burada durun. Yiyecek bir şeyler alıp gelelim." Yavuz'a işaret ettim. Odadan çıktık.

***
Yakındaki bir yerden güzel bir yemek yaptırmıştık. Küçük kızın zayıf olması dikkatimden kaçmadı. Paketlerle yürürken Yavuz sessizliği bozdu. "Hayatım senin bu güzel , merhametli kalbini çok seviyorum."

Gülümsedim. "Aşkım benim yerim seni. Ne yapayım? Baksana bu insanlara. Onlara sırt çeviremeyiz ki. Elimizde fırsat varken yardım etmek iyi hissettiriyor."

***

Küçük kıza yemeğini vermiştik. Halamın gönderdiği kişi geldikten sonra hastaneden çıktık. Kadını tembihledik. Mutlaka vakfa gelmesini söyledik. Küçük kızın iyileşmesi ve durumlarının düzelecek olması iyi hissettirmişti.

Sırada kendi durumumuz vardı. Ben artık kararımı vermiştim. Arabaya bindiğimizde Yavuz'a bir daha sordum. Daha arabayı çalıştırmamıştım. "Aşkım babaanneme ne diyeceğiz. Sen ne istiyorsun?"

"Hayatım sen nasıl istersen. İnan bana hiç pişmanlık yaşamayacağım. Yeter ki sen yanımda ol." dedi. Eğilip dudaklarına uzun bir öpücük kondurdum. "Yüreğine kurban olurum senin çocuk." Arabayı çalıştırdım. Babaannemi bekletmek istemiyordum. Kaçırdığım arabasını da geri verecektik.

***

Babaannemin kaldığı otele gelmiştik. Otelin restoranında yemek yiyecektik. Ultra lüks bir otel olduğu belliydi. Arabayı durdurur durdurmaz vale gelmişti. Arabayı park etmesi için valeye verdikten sonra içeri girip resepsiyona yöneldik. "İyi akşamlar efendim. Nasıl yardımcı olabilirim?" Resepsiyondaki güler yüzlü kızın enerjisi çok iyiydi.

"Nihal Çetinoğlu ile görüşecektik." dedim aynı güler yüzlü tavırla.

"Nihal Hanım sizi restoranda bekliyor. Asansör ile en üst kata çıkmanız gerekiyor."

Kıza teşekkür edip asansöre yöneldik. Biraz gerildiğimi hissettim. Asansörden indiğimizde derin bir nefes verdim. Restorana girdiğimizde gözlerim babaannemi aradı. Kapıdaki görevli bize masaya kadar eşlik etti. Babaannem bizi görünce tebessüm etti. Yanına vardığımda çekinerek sarıldım. "Araba hırsızı da gelmiş." İçten bir kahkaha atmıştı. Onu hiç böyle görmemiştim. Yavuz ile kucaklaşmayı da ihmal etmedi. Masadaki yerimizi aldık. Menülere baktıktan sonra karar verdiğimiz yemekleri sipariş ettik.

Yemekleri yerken konuşmaya başladık. "Çocuklar nasılsınız görüşmeyeli?" Babaannem konuşurken gözlerimizin içine bakıyordu. Nasıl iletişim kuracağını biliyordu.

"İyi babaannecim. Sen nasılsın? Duydum ki haftaya Avrupa'ya dönüyormuşsun?"

"İyiyim yavrum. Evet dönüyorum. Şirketin önemli bir toplantısı var. Ona katılmam gerekiyor."

Yavuz söze girdi. "Efendim bağışlayın. Bir şeyi merak ettim."

"Rica ederim Yavuzcum. Dinliyorum."

"Siz şirketten emekli olmadınız mı?"

Babaannem gülümsemesini yüzünden eksik etmiyordu. "Elbette emekli oldum. Ama onursal başkanlık yapıyorum. Yönetim kurulunda etkin olarak yer almıyorum. Ama kurul isterse önemli bir kararla ilgili fikir danışabiliyorlar. Bir nevi danışmanlık diyebiliriz."

Şaşırmıştım. Bu yaşında hala çalışıyordu. "Babaanne biraz da kendine vakit ayırsan mı? Hiç dinlendiğini görmedim. Hem yeni iyileştin. En son geçirdiğin ameliyatın üzerinden çok geçmedi.

"Haklısın oğlum. Ama o kadar yılımı verdim ki şirkete. O şirket benim bir çocuğum gibi oldu. Sanırım ölene kadar da çalışmaya devam edeceğim."

Yemekler bitmişti. Hem güzel hem de samimi bir sohbet oluyordu masada. Artık konu bizim verdiğimiz karara gelmişti. Babaannemin telefonu çalınca sohbeti bölmek zorunda kalmıştık. Babaannem masadan uzaklaşıp telefonla konuşmaya gitti. O sırada Yavuz ile aramızda kısa bir konuşma geçti.

"Hayatım eminiz değil mi?" diye sordum.

"Eminiz hayatım. Babaannen gelince söyle kararımızı."

Babaannem masaya gelmişti. "Çocuklar kusura bakmayın. Önemli bir telefon bekliyordum." diye açıkladı.

"Estağfurullah babaanne. Rica ederim."
dedim.

"Evet. Nerede kalmıştık. Neye karar verdiniz çocuklar?"

Yavuzla göz göze geldik. Başını söyle der gibi salladı. Kararımızı açıkladım.

Babaannem gülümsedi. "Sizin adınıza sevindim. Her zaman en iyisini dilerim çocuklar."

***
İyi okumalar. Oylarınızı ve yorumlarınız değerli canlarım.🙏🏼♥️

SIRDAN ADAM (GAY) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin