Sıradan geçen birkaç günün ardından evde çok fazla vakit geçirdiğime kanaat getirip, biraz da Minseok' un söylenmelerinden kaçmak için dışarı çıkma kararı aldım. Günler öncesinde ertelediğim, düşünmem gereken şeyler de çığ olup üzerime geliyordu ve benim şimdilik yapabildiğim tek şey günün erken saatlerinde olsak da dışarı çıkmanın sorun olmayacağına kendimi ikna etmeye çalışmaktı.
Havanın yeterince sıcak olduğuna karar verip şort ve üzerine büyükçe bir tişört geçirdim. Kimseye açıklamada bulunmak istemediğimden yangın merdivenlerinden arka bahçeye atlayıp adımlarımı hızlandırdım.
Uzun sayılmayacak bir yürüyüşün ardından deniz kenarına geldiğimde ortalığın sessiz olduğunu fark etmek iyi hissettirmişti. Kayalıklardan tarafa geçip kendime güzel bir yer buldum. Denizin sesine karışan birkaç kuş cıvıltısı müzik açma isteğimi geri itekledi.
Ben buraya düşünmeye gelmiştim zaten değil mi?
Bakalım...
Şu an için beni zorlayan en büyük sorun şu sokuk kâbuslarımdı. Önceden arada bir gördüğüm rüyalar artık her gecemi geçmiş gözlerimi kapattığım her anıma dahil olmaya başlamıştı. Etkisi çabuk geçse bile uyumak git gide zorlaşıyor ve üzerimde büyük bir yorgunluğa neden oluyordu. Ama beni asıl rahatsız eden uyuyamamak değil hissettiğim derin korkuydu. Neden olduğunu bilmiyordum ama tüylerimi ürperten bu his, ellerini boynuma saran kadının parmakları, sürekli kendini hatırlatıyordu. Delirdiğimi zaten kabul etsem de şizofren olduğumu düşünmeye başlıyordum.
Bir de dosya vardı tabi. Hala bıraktığım yerde, çatı katındaydı. Tabi Baekhyun onu bulmak gibi bir şey yapmadıysa. Her ne kadar inkar etsem de ona bunu sorduğumda dosyayı bulup attığını söylemesini istiyordum. Karmaşadan ve entrikalardan nefret ettiğim göze alınırsa o dosyayı okuduğumda kendimi tam da bunların içinde bulacağımı biliyordum.
Yine de almaya gitmen gerekiyor. Yeterince erteledin küçük.
Ah! Ben de nerede kaldın diyordum. Bu kadının zihnimi ele geçirdiğini söylemiştim değil mi?
Beni göz ardı etmeyeceksin.
Aslına bakarsan tam da öyle yapacağım.
Şşş... Seni düşünmen için rahat bırakacaktım ama en önemli şeyi hep atladığını fark ettim. Beni özlediğini düşünüp onu hatırlatmaya geldim.
Başımı iki yana sallasam da onu susturamadım kafamın içinde. Bundan rahatsız olmuş olacak ki şu sıralar sık sık kendini hatırlatmak ister gibi bileğimdeki sızlama kendini hissettirdi.
O çocuğu bulman gerektiğini biliyorsun. Bunu nasıl yaptığını öğrenmen gerektiğini biliyorsun.
İstemsiz bileğimi saran parmaklarım sıkılaştı. Günler öncesinde yaşadığım an sanki birkaç saniye önce olmuş gibi tanıdıktı.
Parmaklarımı çekip mor halkalara göz gezdirdim. Hapsedildiğim bodrumdan kalan hatıralar bende sadece görüntü olarak kalması gerekirken o çocuğun tutuşuyla bundan çıkmış acı vermeye başlamıştı. Bunu da Minseok' a çaktırmamaya çalışarak sorsam da çok açıklayıcı cevaplar alamamıştım.
"Hissetmeyi mi istiyorsun?"
"Hayır... Sadece merak ettim. Canın yandığında nasıl hissediyorsun?"
"Merak edilecek bir şey değil Amara. Bunu daha fazla kurcalama."
Kısa konuşmamız aklıma gelirken sızı bileğimi tekrar kapladı. Ne kadar şanslı olduğunu bilmiyorsun demişti. Peki, ben neden öyle düşünmüyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkness | Byun Baekhyun
FanficGeceye değil gün doğumuna bir şarkı mırıldandı benim için. Unutulsun istemedim sesi, bende kapadım gözlerimi. Sesiyle bana eşlik ederkense gök gürledi. Sesini gölgeleyen çığlık önce onu susturdu sonra da bana unutturdu...