-Chapter 55-

201 25 44
                                    

Kendimi Minseok'un yanına, arabaya attığımda içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalışıyordum. Emniyet kemerimi takıp iç çektim. "Ne bekliyorsun?" Cevap olarak gaza bastığında arabaya binerken dikkatimi çeken poşeti alıp içine baktım. "Bunlar ne?"

"Üzerini değiştirmen gerekiyor."

"Benden tam olarak ne istiyorsun?"

 "Birine göz dağı vermemiz gerekiyor." Kaşlarımı çatıp poşeti yere, ayaklarımın dibine bıraktım. "Benden birini korkutmamı istiyorsun yani?"

"Öyle de diyebiliriz."

"Bunu yapmayacağım."

"Evet, yapacaksın." Tehditkar bakışları yeni bir itirazın önünü kesti.

"Benim bu tarz işlere bulaşmadığımı biliyorsun! Git kendine başka birilerini bul Minseok! Bir kamyon adamı istesen yığarsın şuraya."

"Bir kamyon adamı değil seni götürmeyi tercih ediyorum. Sus artık."

"Bunu yapamayacağımı biliyorsun!"

"Hah! Adam dövmediğini mi söylemeye çalışıyorsun? O çocuk senin beynini falan mı yıkadı? Kim olduğunu hatırlayacak mısın artık?!" 

Dişlerimi sıkıp emniyet kemerimi açtım. "Bundan bahsetmediğimi biliyorsun. Ben kendimi korurum. Sırf sen istedin diye birine zarar veremem."

"Amara! Tanrı aşkına sesini kesip sadece istediğim şeyi yap!" Öfke dolu ani çıkışı beni şaşırttı. Anlaşılan Minseok'un başı ciddi anlamda beladaydı. Çünkü o bu tarz bir şey isteyecek biri değildi. Hele ki benden... Hiç değildi. Gerçi hayatımı kendi istediği gibi şekillendiren birkaç şerefsize yardım edeceğini de hiçbir zaman düşünmemiştim. 

Gözlerini yoldan çekip bana kısa bir bakış attıktan sonra direksiyonu kavrayan elleri sıkılaştı. "Sadece... Sadece sorgulamadan istediğim şeyi yap. Rica ediyorum."

"Benimle ses tonunu yumuşatarak konuşma Minseok. İkimiz de beni neyle tehdit ettiğinin farkındayız. Böyle bir kozun olmasa sana hayatta yardım etmeyeceğimi de biliyorsun. Bir de ne? Rica ediyormuş. Sinirlerimi bozuyorsun."

Kendimi hızlıca arka koltuğa atıp poşetin içindekileri üzerime geçirdim. En sonunda saçlarımı bağlayıp şapkayı da taktığımda eski günlerin yeniden aklıma gelmesi canımı sıkmıştı. Nedense çok yabancı hissediyordum kendimi bu duruma. 

Araba nihayet durduğunda gözden uzak döküntü bir yere gelmiştik. Ön tarafa yaklaşıp etrafı incelemeye çalıştım. "Minseok burası ben bir tuzağım diye bağırıyor. İçeri öylece girersek boğazımıza çökerler."

"Biliyorum. O yüzden de senin yardımına ihtiyacım var."

"Ne işler karıştırıyorsun?" Sesimdeki bıkmışlık elle tutulur cinstendi. Beni takmadan öne uzanıp torpidoyu açtı ve içinden bir silah çıkarıp dolu olup olmadığını kontrol etti. Gözlerim irileşti. "Sen kafayı mı yedin?"

"Lazım olursa diye."

"Ben o silahı senin bir tarafına sokmadan in şu arabadan ve onu lütfen burada bırak." 

Sinirle kendimi dışarı atıp üzerimize yıkılacak gibi duran binaya ilerledim. Eski bir fabrikaya benziyordu. Minseok'un da peşimden geldiğini anlayınca adımlarımı hızlandırdım. Öylece içeri girecek, büyük ihtimalle biraz dayak yedikten sonra da Baekhyun ile film izlemeye gidecektim. Tüm planım buydu. 

Bize doğru koşan birkaç kişiyi görünce kenardaki demirlerden birini elime aldım. 

Güzel, başlıyoruz yani...

Darkness | Byun BaekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin