Zorlukla odama geçip kendimi yatağa bıraktığımda henüz günün yarısı bitmemiş bile olsa çok yorgun hissediyordum. Üzerimi değiştirmek yerine gömleğe biraz daha sarılıp kendimi uyumaya zorladım.
Beynimi kemiren onca sorunu bir kenara nihayet itebildiğimde çekeceğim birkaç saatlik uykuya engel olan şey içeri dalan Minseok oldu bu sefer. Şaşkınca ona baktığımda endişeli görünüyordu.
"Ne oldu? Bir sorun mu var?"
"Patron. Seni görmek istiyor."
"Neden?"
"Telefonlarına cevap vermemişsin. Manyak mısın kızım? Zaten mimlisin." Gözlerimi devirip yataktan sürünerek kalktım. Kırış kırış olan gömlekten kurtulup kenara bıraktığım hırkalardan birini üzerime geçirdim.
Söylenerek merdivenlerden indim. "Niye kızıyor ki? Her zaman açıyorum sanki telefonlarını!"
Hızlı adımlarım salona yaklaşınca yavaşladı. Üzerime son kez çeki düzen verip saygıyla eğildim. Bir süre konuşmak yerine beni süzdü. Rahatsızca yerimde kıpırdandım. "Benden bir şey mi isteyeceksiniz?"
"Hayır. Uzun bir süre senden bir şey istemeyi düşünmüyorum."
"Neden beni görmek istediğinizi sorabilir miyim o zaman?" Bakışlarımı suratına sabitledim. Gözlerimden neredeyse alev çıkacağını hissedebiliyordum.
Yamuk bir gülüş sundu. "Bilmem. Sana ulaşamayınca merak ettim seni."
"Buna inanmamı gerçekten bekliyor musunuz? Gözünüzü neden üzerime diktiğinize anlam veremiyorum. Sizi neden bu kadar endişelendiriyorum?" Yapmacık bir gülüş sundum. Minseok bunu saygısızca bulmuş olacak ki dirseğini koluma geçirdi. Şaşkınca ona baktım.
"Ne var hepiniz bir garipsiniz. Her zaman yaptığım şeyler sanki farklıymış gibi davranıyorsunuz."
"Seni tatile falan mı göndersek?" Kahkaha attım.
"Çok güzel! Şimdi de sürgüne gönderiliyorum. Tamam! Ben gidip eşyalarımı toplayayım o zaman. Size kolay gelsin."
Kimsenin bir şey demesine izin vermeden yukarı çıktım. Beklediğimin aksine peşimden gelen Minseok değil Jongin oldu. Ben kapıyı kapatamadan içeri girip arkasından kilidi çevirdi. Garip garip ona baktım. O ise bana bir telefon uzattı.
"İşte. Bunu kullanabilirsin."
"Teşekkür ederim ama bir işe yarayacağını çok düşünmüyorum. Sürgün edildiğim göz önünde bulundurulursa onları görebilmem mümkün değil."
"Sürgün edilmiyorsun. Seni buradan uzaklaştırmak istiyorlar sadece. Gideceğin yere gitmişsin gibi yapsan yeter. Her şeyi ben hallederim sen sadece plana sadık kal."
"Uygulama konusunda iyi olduğumu biliyorsun."
Beni başıyla onaylayıp birkaç saniye bir şeyler düşündü. "Telefona numaramı kaydettim. Bir sorun olursa bana ulaşırsın. İlk birkaç hafta artık ne kadar sürelik bir 'tatil'den bahsediyorlarsa gözleri üzerinde olacaktır. Dikkatli olman lazım... Sonra tüm bu olan şeylerin altında ne yattığını öğrenmeye çalışırız."
Onu onaylamakla yetindim.
"Kalacak bir yer bulmamız lazım sana."
"O işi ben hallederim. Sen sadece bana birkaç şey hazırla yeter." Neyi kastettiğimi bildiğinden başıyla onaylayıp kapıyı açmak için hareketlendi.
"Eğlence başlıyor." Gözlerimi devirdim.
"Ya ne demezsin."
Jongin odadan çıktıktan sonra yatağın kenarındaki çantayı alıp içine birkaç kıyafet tıkıştırdım. Ne olduklarına bile bakmıyordum. Çantanın yeterince dolduğuna kanaat getirdiğimde kapının kenarına bırakıp odadan dışarı çıktım. Etraf sessiz görünüyordu. Adımlarımı Minseok' un yanına yönlendirip her zaman yaptığım gibi tezgaha oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkness | Byun Baekhyun
FanfictionGeceye değil gün doğumuna bir şarkı mırıldandı benim için. Unutulsun istemedim sesi, bende kapadım gözlerimi. Sesiyle bana eşlik ederkense gök gürledi. Sesini gölgeleyen çığlık önce onu susturdu sonra da bana unutturdu...