-Chapter 47-

202 28 109
                                    

Chanyeol'ün odasının önüne geldiğimde hala deli gibi sırıtıyordum. Elimi yanaklarıma koyup birkaç kez vurdum. Kendime gelmem gerekiyordu. Düşüncelerimi Baekhyun'dan ayırabildiğim o küçücük anda Chanyeol'ün odasına daldım. "Park Chanyeol! Sana ka-" 

Gördüğüm manzarayla gözlerim kocaman açılırken Chanyeol yerinde sıçrayıp bana döndü. "Ya! Kapıyı tıklatmayı bilmiyor musun?" 

Beni dışarı çıkarmak için yaklaştığında elimi karın bölgesindeki keskin çizgilere götürdüm. "Voah! Sen neymişsin ya!"

"Sapık mısın Amara? Çıksana!" Beni omuzlarımdan tutup iteklediğinde ayak direyip kıkırdadım. "Paylaşımcı ol biraz Yeollie!" 

"YAH! BAEKHYUN! AMARA BANA ASILIYOR!"

Çığlığı andıran sesi beni daha da güldürürken bize doğru yaklaşan Baekhyun'u görünce bir an için durdum. Eliyle beni işaret edip hahladı. Bir şey diyemeden yüzüne baktım. Ne demem gerektiğini anlamaya çalışıyordum. Yani... Dalga geçtiğimi anlamıştır değil mi?

Hareketsiz halimden faydalanıp Chanyeol beni dışarı attı ve hızla kapıyı çarptı. Ani gelen sesle yerimde sıçrayıp arkama, kapıya baktım. Yeniden Baekhyun'a döndüğümdeyse çoktan içeriye doğru yürüdüğünü gördüm. Peşinden gidip onunla birlikte mutfağa girdim. Arada sırada bana kötü bakışlar atmak dışında bir şey yapmıyordu. "Baekhyunie?" 

Şirin olduğunu düşündüğüm bir şekilde isminin sonunu uzattığımda hemen sonra buna pişman olmuştum. Ne iğrenç bir sesti o öyle?

Baekhyun'dan herhangi bir tepki alıp almadığımı kontrol etmek için başımı yana yatırdım. O ise dudaklarını birbirine bastırıp kahve makinesine yanaştı. "Şaka yapıyordum sadece."

Gözlerini kısıp bana baktı. "İçinde bir sapık yattığını bilmiyordum."

"Şakaydı dedim!"

"Hiç öyle görünmüyordu. Küçük bir fırsatçısın!" 

"Hayır ya."

Tekrar önüne dönüp ellerini tezgaha dayadı. Çekingen adımlarla yanına gidip bana bakması için orada bekledim ama bunu beklediğimi bildiği için inat etti ve bakmadı. Kızmayacağını umarak kollarımı beline sardım ve yana, önüne doğru eğilerek alttan ona baktım. Başını eğmek yerine sadece gözlerini kaydırdığında ise kocaman sırıttım. "Senden çok hoşlandığımı söylemiş miydim Byunie?"

Yüzündeki sert ifade hemen çözüldü ve irileşmiş gözlerle bana baktı. "Yah! Böyle bir şeyi öylece nasıl söylersin?" Belindeki ellerimi iteklediğinde dudaklarımı büzüp geri çekildim. "Tch! Sanki bilmiyorsun."

Bir şey demeyip elini göğsüne götürdüğünde kıkırdadım. "Heyecanlandın mı yoksa?"

"N-neden heyecanlanayım canım?"

"Bilmem? Sen bana böyle bir şey söylesen ben kalp krizi geçirdiğimden şüphelenebilirdim." Kollarımı göğsümde bağlayıp tezgaha yaslandım. Bir an için aynı cümleyi ondan duymayı bekledim. Boş bir bekleyiş olduğuna karar vermem ise iki saniyemi falan aldı. "Ama söylemeyeceğin için öyle bir tehlike yok. Ne mutlu bana..." 

Ellerimi birbirine çarpıp dolu kupalardan birini alabilmek için öne uzandım. Alamama izin vermeden bardağı geri çekti. Kaşlarımı çatıp biraz daha uzandığımda dudağının kenarının hafif yukarı kalktığını gördüm. "Ne yap-" 

Dudakları benimkilerle buluştuğunda gözlerim kocaman açıldı. Kıpırdayamadan o rahatsız edici pozisyonda öylece kalakaldım. Gözümü dahi kırpamadım. O da sanırım benim tepkilerimi izlemek istediği için gözlerini kapatmamıştı. Üstümdeki etkisini bildiğinden düşmeyim diye bardağı tuttuğu elini belime yerleştirdi ve bedenlerimiz arasındaki boşluğu biraz daha kapattı. Elimi gevşekçe koluna yerleştirdiğimde gülümsediğini hissedebiliyordum. 

Darkness | Byun BaekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin