Elimdeki kupayı biraz daha sarıp bir süre öylece bacaklarımı sallayarak oturdum. Baekhyun'un kaçışıyla yeterince eğlendiğime karar verdiğimde ise odama geçmek için çoktan ılımış sütü kafama diktim. Boş bardağı bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra yorgun bedenimi göz ardı edip oyalanabileceğim herhangi bir şey aradım. Bu arayışıma uygun bir şeyler bulamayınca Chanyeol'ün yanına salona geçtim. Başında uzun süre dikildiğimde nihayet bana bakmıştı: "Ne oldu?"
"Yapabileceğim herhangi bir şey var mı? Benden istediğin herhangi minicik bir şey?" Gözlerimi kısıp, baş parmağım ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırıp minikliği vurguladım. O da bu saçma soruma yanıt olarak taklidimi yapmış ve "Hayır, şu kadarcık bile bir şeye ihtiyacım yok." demişti. Gözlerimi devirerek odama gidip bir süre yatağımla bakıştım.
Uyumak istemiyordum.
Uyumaya korkuyordum.
Derin bir nefes alıp sanki güç verecekmiş gibi tişörtümün etek kısmını kavradım.
"Biraz daha o şekilde bakarsan yatak ortadan kaybolacakmış gibi hissetmeye başladım."
Baekhyun'un sesi koridordan bana ulaştığında yerimde sıçrayıp ona döndüm. Yüz ifademi görünce kaşları çatıldı ve yanıma geldi. "Bir sorun mu var?" Başımı iki yana salladım ve gözlerimi kaçırdım. "Uyuyacağım."
Derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştı ve hemen ardından kollarını bana sardı. Sarılışına karşılık veremeden öylece bekliyordum. Parmaklarını ıslak saçlarım üzerinde gezdirdi ve burnunu boynuma sürttü. "Bugün ne öğrendin bilmiyorum. Ama anlaşılan seni korkutan bir şey." Güven vermek istediğini belli edebilmek adına sırtımdaki elini yavaşça aşağı yukarı hareket ettiriyordu. "Altından kalkabileceğin bir şey olduğuna eminim."
Usulca başımı salladım. Benden uzaklaşıp yanaklarımı kavradı. "Hadi gel saçlarını kurutalım." Bir şey dememe kalmadan beni kendi odasına götürüp yatağa oturttu. Ses çıkarmadan bağdaş kurup öylece onu izlemeye devam ettim. Çekmecelerden birinde saç kurutma makinesi çıkarıp prize taktı ve hemen arkama oturdu. Saçlarıma rastgele tutturduğum tokayı çıkarıp tamamının sırtımı örtmesine izin verdi.
Nazik bir şekilde saçlarımdan geçirdiği elleri bedenimi hiç olmadığı kadar rahatlatıyor, sese rağmen göz kapaklarımın ağırlaşmasına sebep oluyordu. Arada sırada boynuma dokunan parmakları tüylerimi ürpertse de olduğum yere iyice sinmiştim. İşi bittiğinde beceriksizce toplamaya çalıştığı saçlarımı gülerek düzelttim. "Teşekkür ederim."
"Sorun değil. Hadi uyu artık."
Onu onaylayıp kalkmak için hamle yapacaktım ki beni durdurdu ve yatağın diğer tarafını açtı. "Burada uyuyabilirsin."
"N-ne?" Cevap vermek yerine uzanmam için beni omuzlarımdan itekledi. "Ben Haru ile senin odanda kalacağım. Benim yatağımın daha rahat olduğunu söylemiştin. O yüzden sana ödünç veriyorum."
Sıcacık bir gülümsemeyle bana son kez bakıp ışığı kapattı ve odadan çıktı. Bir süre boş gözlerle tavanı izlesem bile çok geçmeden yumuşak zemin beni içine çekti.
***
Melodik ıslık sesi kuş cıvıltılarına karıştığında yüzümde silemediğim bir gülümseme oluştu. Geniş alana doğru bir adım atmak istediğimde ise iki minik elin bacağıma sıkıca tutunduğunu gördüm. Sahibinin kim olduğunu anlayabilmek için arkama döndüğümde alttan bana kocaman gülümseyen bir kızla karşılaştım.
Elbisesi başının tepesinde at kuyruğu yapılmış siyah saçlarına tezat bembeyazdı.
Daha önce hiç hissetmediğim bir sevecenlikle saçlarını okşadım. "Merhaba." Bana cevap vermek yerine ellerini bacağımdan çekip bir yeri işaret etmişti. "Oraya mı gitmek istiyorsun?" Beni başıyla onaylayıp önden koşmaya başladığında peşinden gittim. Sonunda küçük bir kulübeye geldiğimizde durmuş ve benim aksime gayet düzenli soluklarıyla bana bakmıştı. Geldiğimi teyit etmeye çalışıyordu sanki.
Ellerimi dizlerime yerleştirip soluklanmak için eğildim. Neden bu kadar yorulduğumu anlayamıyordum. Hemen sonra kafamı kaldırdığımda küçük kızı göremedim. Endişe içimde filizlenmeye başlarken etrafa göz gezdirdim. Hiçbir yerde görünmüyordu.
Bir süre etrafta koşturup onu aramıştım ama ne sesini duyabiliyordum ne de yakınımda olduğuna dair bir iz bulabiliyordum. Hava iyiden iyiye kararmaya başladığında daha da panik yapmıştım. Ellerimi saçlarımdan geçirip sakinleşmeye çalıştım. "Nereye kayboldun?"
Sanki bunu sormamı bekliyormuş gibi biraz ötemden yükselen ağlama sesleri bedenimi anında harekete geçirdi. Küçük kızı yere çökmüş ağlarken bulduğumda önünde diz çöktüm. Yüzü çamura bulanmıştı sanki.
Ellerimle ıslak yanaklarını temizledim. "Ne oldu tatlım? Neden ağlıyorsun?"
"E-el-bisem... Elb-isem kir-len-di." O kadar hıçkırıyordu ki ne dediğini anlamakta zorlanıyordum. "Tamam, sorun değil. Annen senin için temizleyecektir. Ağlama artık."
Yanağındaki elimi tutup sertçe indirdiğinde şaşkınca ona baktım. Hala dolu dolu olan gözleri öfkeyle bakıyor, küçük bedenine tezat korkutucu görünüyordu. Hıçkırmayı kesti ve gözlerini benimkilere kilitleyip ayağa kalktı. Yere çöktüğüm için aynı boydaydık şimdi. "Elbisem kirlendi dedim!"
"S-sakin ol. Yıkandığında yeni gibi olacaktır."
Çığlık attı. "Anlamıyorsun! Elbiseme bak! Kirlendi!"
Başımı indirip gösterdiği yere baktığımda çamura bulanmış eteğini gördüm. Tam o anda çakan şimşekle etraf kısa süreliğine aydınlandı. Nefesim kesildi.
Dizlerimi dayadığım toprak kıpkırmızıydı. Çamurun sebebi anlaşılmış oldu böylece.
Geriye düştüm. Bedenim titriyordu. Küçük kız bana doğru bir adım daha geldi. Bilinçsizce geriye kaçmaya çalıştım. "Şimdi ne yapacaksın? Üstümdeki bu kokuyu nasıl sileceksin?"
Küçük bedene ait ses beynimde yankılandığında gözlerimi sımsıkı kapattım. "Gözlerini aç Amara." Başımı iki yana salladım. Deli gibi titriyordum. "Bu kokudan nasıl kurtulacaksın?"
Hıçkırdım.
"Sebep olduğun vahşete bakamıyor musun?" Küçük bedenin dibime kadar girdiğini burnuma dolan kan kokusundan anlayabiliyordum. Nefesimi tuttum.
"Hadi. Eserine bir bak."
"B-ben... Ben yapmadım."
Yeni bir kahkaha.
Boğazımdan yükselen bir başka hıçkırığı bastırmak için ağzımı kapattım ama bu çok yanlış bir tercih oldu. Yüzümdeki ıslaklık midemi bulandırdı. "Ne kadar benziyoruz şimdi. Bak." Başımı yeniden iki yana salladım.
"Sana bak dedim!"
Bedenim bana itaat etmeden gözlerini aralamış aynadaki görüntüsüyle yüz yüze gelmişti. Küçük kızın yüzündeki kan artık benimkinde de vardı. Kaçmaya çalıştım ama kıpırdayamadım bile. Gözüm yere bırakılmış bebek battaniyesine kaydı. Kızın elbisesi gibi beyaz olan kumaşı lekelenmişti.
Düşündüğüm şey olmamasını diledim.
"Neler yaptığını görüyor musun?"
Başımı iki yana salladım. "Ben de-değildim."
"Emin misin?"
"Sana ben yapmadım dedim!"
"O zaman kimdi?"
"Sendin... Hep-hepsi senin suçun."
Yine aynı sikik kahkaha!
"Ben senim Amara."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkness | Byun Baekhyun
FanfictionGeceye değil gün doğumuna bir şarkı mırıldandı benim için. Unutulsun istemedim sesi, bende kapadım gözlerimi. Sesiyle bana eşlik ederkense gök gürledi. Sesini gölgeleyen çığlık önce onu susturdu sonra da bana unutturdu...