1- Baraj

320 55 326
                                    

Yalova'yı Termal ilçesine bağlayan, o yılan gibi kıvrak, dar, yokuş yollarda hızla giden bir motor ilerliyordu. Ne farı vardı önünü aydınlatacak, ne de sürücüsünü koruyacak bir kaskı... Karanlığı yararak ilerliyordu ve karşısına çıkacak canlı, cansız her şeyi tehdit ediyordu. Yol üstündeki evlerde yaşayan, motorun kulak tırmalayan sesi yüzünden uyanan birkaç kişi, pencerelerine çıkıp bakıyorlardı geçen münasebetsize ama onların gözleri daha karanlığa alışamadan, motor kilometrelerce uzağa ulaşıyordu bile.

Yeni Mahalle denen bölgeyi geçip Gökçe Barajı'nın yanından geçerken, karşısına bir araba çıktı umursamaz motorun. Araba hızla ona doğru gelecek diye kendi hızını düşürdü ama yanılmıştı. Arabanın farları baraj tarafına doğru yöneldi ve önlem için kenara gerilmiş olan telleri parçalayarak içeri girdi.

Motorun sürücüsü hızını tekrar arttırdı ve hiç düşünmeden kendisi de yoldan çıkarak arabanın ilerlediği kısma yöneldi. Barajın kenarındaki uçuruma doğru ilerleyen arabayı gördüğü anda aniden durdu ve motordan inerken dengesini kaybedip toprağın üzerine tek elini koydu. Diğer elini çaresizce arabaya doğru uzatarak "Hey!" diye bağırdı. Sanki onu tutmak istiyordu. O kadar uzaktan kolunu uzatması mantıklıymış gibi öyle bir ciddiyetle yapıyordu ki bunu, uçuruma giden arabanın aniden durmasını kendisi sağlamış gibi görünüyordu.

Derin bir nefes alan sürücü, motorunu umursamadan çimenlerin üzerinde bıraktı ve hızlı adımlarla baraja düşmesine ramak kalan arabanın yanına gitti. Küfürler ederek direksiyona vuran genç kadını gördüğünde, emin olamayarak arabanın ön camına elinin arkası ile vurdu.

"Ne var?" Genç kadın camı açmadan bağırıyordu kendisine bakan adama. "Şansıma sıçayım! Araba tam bozulacak zamanı buldu!"

Genç adam onun ne dediğini umursamadı. Bir an önce iyi olduğundan emin olmak istiyordu. "Açar mısınız kapıyı lütfen? Bu araba her an suyun içine düşebilir."

"Defol git lan şurdan! Benim istediğim de oydu zaten! Bana yardım etmek istiyorsan, azıcık it şu Allah'ın belası hurdayı!"

Genç adam tekrar cama vurdu ve "Açın lütfen kapıyı!" diye bağırdı. Aldığı karşılık ise her iki elin orta parmakları oldu. Çaresizce arabanın kapı kolunu kavradı ve açmak için sarsmaya başladı. İçerideki kadın bin bir türlü hakaretler ederken, arabadan bir anlığına tıkırtı duyuldu ve genç adam kapıyı sonuna kadar açtı.

Arabanın içindeki genç kadın, şaşkınlıktan ilk saniyelerde ne diyeceğini bilemedi çünkü kapıyı kendisi açmadığına emindi. Elinin çarpmış olabileceğine kanaat getirip öfkeli bir tükürük attı kollarına. Ardından, baraja düşmeyi beceremeyen arabasına hakaretler yağdırarak, kapısının yanında bekleyen davetsiz misafirini kovmaya başladı.

O ise artık geri dönemeyeceği bir evrede olduğunun farkındaydı. Arabanın içine doğru eğildi ve elinde yarısı içilmiş bira şişesi ile birlikte, çırpınarak arabanın arka koltuğuna kaçmaya uğraşan kızı yakalamaya çalıştı. Amacına ulaştığı anda, vakit kaybetmeden onu dışarı çıkardı. Sarhoş olabileceğini daha yeni fark ediyordu. Yapmak istediği şeye izin vermediği için artık çok daha mutluydu. Genç kadın ise sürekli küfrediyordu.

Arabanın yanından iki adım uzaklaşmışlardı ki, külüstür aletin tekerlekleri hareket etti ve birkaç saniye içerisinde kendisini barajda buldu. Aynı zamana denk düşen anda, uzaklardan gelen bir kalabalığın uğultusu da işitilmeye başlandı. Birileri telaşla etrafta dolanıyordu. Güçlü bir ışık kaynağı sokak ışıklarının aydınlatamadığı kısımları aydınlığa boğuyordu ve belli belirsiz insan silüetlerini ortaya çıkarıyordu.

"Bırak beni! Bırak!" diye bağırdı genç adamın kucağındaki sarhoş kadın. "Birazdan gelecekler buraya zaten! Allah kahretsin! Kendimi öldürmeyi bile beceremiyorum!" Adamdan kurtuldu ve barajın kenarında düşe kalka koşmaya başladı.

Cem'in OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin