9- Mezarlık

77 45 115
                                    

Dışarıdaki kalabalığın içinden güvenle çıkarabilmek için Aras'ı arabasıyla götüreceğini açıklayan Ethem, kendisi bile inanamıyordu yaptıklarına. Bunca garipliğe, inanamadığı bunca şeye rağmen, isteğini yerine getirecekti bu genç adamın. Ondan çekiniyordu ve bir an önce hayatlarından çıkıp gitmesini istiyordu ama yine de merak etmeden duramıyordu. Kimdi, neydi bu çocuk? Bunca insanı nasıl etkisi altına almıştı? Gerçek miydi olan her şey, yoksa sadece basit bir illüzyon muydu?

Aklından geçen bir sürü garip düşünceyle beraber hiç konuşmadan arabasına kadar gitti Ethem ve kontağı çalıştırmadan önce göz ucuyla baktı yan koltukta oturan Aras'a. Dikkatle etrafı izliyordu. Yakınlardaki evleri, ağaçları hatta park halindeki eski püskü arabaları... Asla Ethem'e bakmıyordu. Onu tamamen unutmuş ya da görmezden geliyormuş gibi bir hali vardı.

"Orada ne görmeyi umuyorsun?" diye sordu Ethem arabayı sürmeye başladıktan saniyeler sonra. "Babanın mezarının nerede olduğunu bilmiyorum ben. Köyde bilen biri var mıdır, ondan da emin değilim açıkçası."

Aras gözlerini pencereden ayırarak Ethem'e döndü ama hiçbir şey söylemedi. Birkaç saniye sessizce izledi onu. Adamın kaçamak bakışlarından aklından geçenleri bölük pörçük duydu. Daha fazla tedirgin etmek istemiyordu onu. Ne kadar az ayrıntı bilirse, geleceği için o kadar iyi olurdu. Aras ile kesişen yolları bir gün ayrıldığında, anılarında oluşacak boşluk ne kadar az olursa o denli şanslı sayılırdı.

"Artık konuşmayacak mısın?" diye sordu Ethem sabırsızca. "Benden bir şey rica ettin ve ben de sana yardım ediyorum. Sebebini bilmek hakkım."

Aras gözlerini ayırmadan adamın yüzüne baktı ve tek elini onun omzu ile boynunun birleştiği alana yerleştirdi. Ethem'in aniden gaz pedalındaki ayağı gevşedi ve istemsizce geri çekildi. Kalbi göğsünden dışarı çıkacak gibi hızlı ve güçlü atıyordu. İnanamıyordu. İstem dışı ayağını gaz pedalından çekmişti ve bayır çıkmakta olan araba saniyeler sonra durmuştu. Bunun nasıl olduğunu çok iyi biliyordu. Aras yapmıştı. Sadece elini onun omzuna koyması yetmişti. Ethem'i kontrolü altına almıştı ve arabayı durdurmasını sağlamıştı.

"Korkmayın." dedi Aras adamın dehşet içerisindeki yüz ifadesini izleyerek. "Beni birkaç gün görmediğinizde, bunların hepsini unutacaksınız. O nedenle, ne kadar az şey bilirseniz, sizin için o kadar iyi olur."

Ethem'in yüzündeki ifade yavaşça rahatlamaya bırakıyordu kendini. Bunu yapanın da Aras olduğuna emindi ama kalp atışının yavaşlaması, elinde olmadan huzur veriyordu ona. Birol gibi kendisinden geçmekten, ona zamanında yetişecek bir ambulans olmamasından ve oracıkta ölmekten korkuyordu. Tüm bu korkularını da karşısındaki Aras'a gözleri vasıtasıyla anlatıyordu ama genç adam, onun bilmediği başka ayrıntıları da biliyordu. Ethem kanserdi. Henüz kendisinin bile bilmediği, beyin hücrelerinin arasında minicik düşmanlar oluşuyordu. Kısa sürede kendilerini belli edecek olan bu sinsi savaşçılar, Ethem'e seçme şansı tanımadan onu ebediyete taşıyacaklardı.

"Tüm bunlara şahit olup, merak etmemek elimde değil." dedi Ethem arabayı tekrar çalıştırırken. "Yaptıkların birer mucize."

"Belki de lanet." dedi Aras mezarlığa geldiklerini fark ettiği anda. Dakikalardır bayır yukarı çıkıyorlardı ve artık zirveye ulaştıklarında, ağaçlık bir alanın önündeki büyük kapıyı gördü. Kapının üst kısmında büyük bir tabela bulunuyordu. Uzun zamandır temizlenmediğinden kararmıştı ama yazılarının arasına yerleşen renkli mantarlar ve belki de yosunlar, onu daha görünür kılıyordu. Bu sayede, ziyaretçilerine adeta adını bağırıyordu:

'Gökçedere Mezarlığı'

Babasının bedeninden kalanların bulunduğu topraklar... Ufak çaplı bir dağın yamacına yerleştirilmiş sonsuzluk bekçileri yerleşkesi...

Cem'in OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin