Aras hızla Süleyman'ın yanına koşarak adamın baş ucuna çöktü. Ellerini boynuna yerleştirdi ve gözlerini kapatarak yaşam enerjisini hissetmeye çalıştı ama yoktu. Bunun imkansız olduğunu bildiği için gözlerini açmadan aradı o enerjiyi. Nereye, daha doğrusu kime gittiğini öğrenmek adına izini takip etmeye çalıştı. Ecel'e ulaşacağını düşünüyordu ama Süleyman'ın hayatı hızla başka bir yere akıyordu. Onu içine çeken, üzerinde bulundukları dünyanın derinliklerine götüren bir yer... Sıcak, çok sıcak, giderek sıcaklığı artan bir sonsuzluğa akan, Aras'a tamamen yabancı olan bir enerji... Su... Termal suyu...
İlçenin kilometrelerce altından gelerek, yeryüzüne açılan bir çatlaktan dışarı sızan su emiyordu Süleyman'ın yaşamını. Onu alıp bambaşka bir aleme geçiriyordu. Aras, çaresizlikle gözlerini açtı ve umutla ona bakan Kaan ile Şenol'u gördü.
"Onlara 'gizli soluklar' diyorduk!" diye öfkeyle bağırdı Şenol. İki elini yumruk yaparak başına vurdu ve bu ayrıntıyı daha önce hatırlayamadığı için kendisini cezalandırmaya başladı. "Soluk gibi gözükmeyen ama her an onlardan birine dönüşebilecek olanlar! Allah beni kahretsin! Kahretsin! Kahretsin!"
Aras ve Kaan onu durdurmak istiyorlardı ama üzerindeki termal suyu yüzünden, ona dokunamıyorlardı. "Kurtarabileceklerimize konsantre olmalıyız." dedi Aras yavaşça. Şenol'un kendi kendine zarar vermesinden çekiniyordu.
"Fazla zamanımız yok Şenol amca." diyerek onayladı onu Kaan. "Buray abiyi düşün. Burçak'ı..."
Şenol aniden sustu ve çömeldiği yerden kalkarak göz yaşlarını sildi. Haklıydılar. Savaş daha yeni başlamıştı. Görüş alanındaki Süleyman'a bakmamaya çalışarak derin bir nefes aldı ve "Başka kimseyi kaybetmemek için çok dikkatli olmalıyız." dedi. "Fedailer Ömür'ün laneti ile herkesi zehirleyebilirler ama her soy ağacının bir dalından, yalnızca bir kişiyi kontrol edebilirler."
Aras'ın kafası karışmıştı. Her soy ağacından bir dal... O halde herkes şüpheli olabilir miydi? "Tarık'ın sülalesinden herkes etki altında olabilir mi yani?" diye soru hemen.
"Herkes değil." dedi Şenol. "Soy ağacının alt dallarında etkilenenler olabilir. Süleyman etkilendiğine göre, onun tüm çocuklarını ve torunlarını etkilenmiş kabul etmek zorundayız yani. Ama.."
Aras yerde yatan cesede bakarak Şenol'un sözünü tamamladı. "Süleyman'ın kardeşlerini koruyabiliriz. Ve onun çocuklarını." Artık anlıyordu. Süleyman'ın annesi ve babası hayatta olmadığı için, ona ait olan soyun en üstünde o vardı. Kendisi de etkilenmiş olduğuna göre, çocuklarının ve torunlarının hepsi şüpheliydi çünkü bilinen solukların alt soyları da etkilenmiş olabilirdi.
"Eğer içlerinden hiçbiri etki altında değilse evet, kardeşlerini ve onların alt soyunu koruyabiliriz." dedi Şenol. "Bunu anlamamız kolay olmayacak."
"İmkansız." dedi Kaan. Kendilerinden metrelerce uzakta duran Tarık'a bakıyordu. Babası ölmüştü ama umurunda bile değildi. Onu kontrol eden her ne ise, Tarık'a dair hiçbir şey bırakmamıştı ortada. "Bir sülalenin en yaşlısı kontrol altına alındıysa eğer, tüm soyu tehlikede demektir. Bu köydeki neredeyse herkes birbiri ile akraba."
"İşte bu yüzden çabuk olmalıyız." dedi Şenol. Hızla ilerlemeye başladı. "Köyün yaşlıları daha önce de yaşadı tüm bu olanları. Herkesin evine çekilmesinin sebebi bu. Ecel ve Ömür onları bir şekilde dışarı çıkarmadan, kurtarabildiğimiz kadar aileyi kurtarmalıyız."
Kaan ve Aras, Şenol'un peşi sıra ilerlediler. Sık sık arkalarına bakarak solukları kontrol ettiler. Kimse takip etmiyordu onları. Karşılarına ilk çıkan binanın önünde durdular. 'Kadem Hotel' duruyordu karşılarında. Zaten o köydeki evlerin yarısı hotel diğer yarısı da pansiyon olurdu. Apartmanlar yeni yeni yapılmaya başlamıştı ama içlerinde oturanlar köyün yabancılarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cem'in Oğlu
Mister / ThrillerKimsenin bilmediği bir tarihte Artık köy olmayan bir ilçede Kimsenin hatırlamadığı bir adam öldü. Yıllar sonra ise oğlu geri döndü. İntikam ya da hesap sormak değildi isteği. Tek bir dileği vardı; Öğrenmek... Babası kimdi? Nasıl biriydi? Ve onu öldü...