Kalabalık Burçak'ın etrafını sardığında, Aras birkaç adım geri gitmişti. İnsanlar sürekli yanlarına koşuyordu ve o, el fenerleri ile aydınlatılmış karanlığın içindeki bu kargaşadan endişe duyuyordu. Gözleri sürekli Burçak'taydı. Onun neredeyse kendinden geçmek üzere olan hali içini parçalıyordu.
"Siz mi buldunuz onu?" Arkasından gelen adamı konuşana kadar duymamıştı. Aras bu kadar dikkatsiz olabileceğini daha önce hiç düşünmemişti. Kendisini toparladı ve arkasını dönüp kimin konuştuğuna baktı. "Tellerin orada bir motosiklet var. Herhalde sizin." Adam tereddüt ederek konuşuyordu. Burçak'a yardım ettiğini varsaymıştı ama Aras'ın bakışlarından, üzerindeki kıyafetlerden çok rahatsız olmuştu. Giydiği deri ceket, taşlanmış siyah kot pantolon, kusmuk içerisindeki ayakkabıları ve kirli, birkaç düğmesi kopuk beyaz gömleği onu tıpkı bir serseri gibi gösteriyordu.
"Sanırım bana çarpmamak için arabayı baraja doğru kırdı hanımefendi. Ben de hemen peşinden gittim ama oldukça sarhoşmuş." Aras gözlerini adamın gözlerinden ayırmadan konuşuyordu. Dikkatle ona bakıyor, sanki gözlerinden bir şey anlamayı umuyordu.
Daha fazla konuşmalarına fırsat olmadan birileri onlara seslendi ve Aras ile birlikte az önce konuştuğu adam, bozulan tellere doğru ilerlediler.
Neredeyse bütün ilçe halkı oradaydı. Duyan gelmişti. Barajın yanındaki yol arabalarla dolup taşmıştı ve herkes birbirine Burçak'ın nasıl olduğunu soruyordu. Aras, motorunu bıraktığı yerde göremeyince az önce konuştuğu adamın yanına gitti. Tam onu görüp görmediklerini soracaktı ki, orta yaşların biraz üzerinde olan bir adam yanlarına geldi.
"Üzgünüm evlat. Hayatını kurtardığın kız az önce onun üzerine de biraz kustu." Kısa saçları ve yüzündeki kirli sayılabilecek uzunluktaki sakalları beyazlamış olan adam, Aras'a doğru yaklaştı ve ona teşekkür edebilmek için yüzünü iyice görmek istedi. Yanına geldiğinde ise adamcağızın yüzü bembeyaz oldu. Onu tanımıştı. Tanımasına, daha doğrusu benzettiği kişi olmasına ihtimal vermiyordu ama yine de içinden bir ses "O!" diyordu.
Aras da karşısında durup kendisine dehşet içinde bakan adamın gözlerine dikti kendi gözlerini. Kendisi için "O!" diye bağırdığını oldukça net duymuştu. Gözleri... Gözleri ona her şeyi anlatıyordu. Aras dikkatle onları seyrettiği sürece de anlatmaya devam edeceklerdi. Ne var ki adam başını çevirip, kekeleyerek konuşmaya devam etti. "Motorunu temizlemesi için bizim çocuklardan birine söyledim. Kamyonetin arkasına koyup götürdüler. Sen de bizimle beraber gel lütfen." Adam ısrarla onun gözlerine bakmıyordu. Biliyordu çünkü. Onun, düşündüğü kişi olduğuna emindi ve eğer gözlerinin içine bakarsa, ona her şeyi anlatacağını biliyordu.
Diğer adam elini Aras'ın omzuna koydu ve "Hadi gidelim genç." dedi. En yakındaki arabaya geçtiklerinde "Benim adım Ethem." diye devam etti. "Kalacak bir yerin var mı?"
Aras, öndeki aracı dikkatle izlerken, sadece "Hayır." diye cevap verdi adama. Aklında hâlâ az önce konuştuğu kişi vardı. Gözlerini kendisinden nasıl kaçırdığını fark etmişti. O adam kendisini tanımış olmalıydı. Sahip olduğu güçleri biliyordu ve bu yüzden gözlerinin içine bakmamak adına elinden geleni yapmıştı.
"Ne yapacağına dair bir planın var mı peki?" diye sordu Ethem. İçindeki şüpheyi bir türlü atamıyordu. Yanındaki genç adam oldukça garip davranıyordu ve Ethem her zaman iç güdülerine güvenirdi.
"Birkaç günü geçirebilecek kadar param var. Sonra da belki buralardaki otellerden birinde iş bulabilirim diye düşünmüştüm." Aras artık kendisine şüpheyle bakan adamı izliyordu. Ona güvenebileceğinden emin değildi. İstediği cevapları vermezse başının derde girebileceğini seziyordu. Bu yüzden, suratına sahte bir gülümseme yerleştirdi ve gelecek soruları bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cem'in Oğlu
Mystery / ThrillerKimsenin bilmediği bir tarihte Artık köy olmayan bir ilçede Kimsenin hatırlamadığı bir adam öldü. Yıllar sonra ise oğlu geri döndü. İntikam ya da hesap sormak değildi isteği. Tek bir dileği vardı; Öğrenmek... Babası kimdi? Nasıl biriydi? Ve onu öldü...