Yarı çıplak kalan arkadaşını ve ona asla ulaşamayan solukları fark eden Sezgin, gözlerine inanamıyordu. Okan, Kaan ve Atilla gibi Fatih de garip güçler sergilemeyi başarmıştı. Kendisi de artık bir şeyler yapmalıydı. Nasıl olduğunu anlamasa da Aras ile bir bağ kurmuşlardı ve bunun sayesinde, en az içinde bulundukları durum kadar garip şeyler yapabiliyorlardı. Nedenini ve nasılını düşünmeye gerek yoktu. Köyde yıllardır tanıdığı insanlar soluk tenli yaratıklara dönüşmüşlerdi ve karşılarında saçları alevler içerisinde olan bir kadın vardı. Fatih'in fırtınaları, Atilla'nın gerçek gibi görünen hayalleri bunlardan daha çılgınca değildi.
Sezgin, birkaç metre ilerisinde yarı çıplak halde, karşısına çıkan her şeyi oluşturduğu fırtına ile etrafa uçuran Fatih'i izleyerek "Ben de bir şeyler yapmayı deneyeceğim." diye mırıldandı. Gözlerini kapadı ve aniden Aras'ın gözlerini karşısında gördü. Aynı anda içinde tarifsiz bir haz oluştu. Bu haz, aslında orada Sezgin'le beraber olmayan bedenini titreştirerek hızla ele geçirdi ve kulaklarından başlayarak tüm bedenini saran bir melodi eşliğinde onu kendinden geçirdi.
Bambaşka hissediyordu kendisini Sezgin. Neşe, öfke, korku, endişe, mutluluk, sevinç... Ne kadar duygu varsa, her birini duyuyordu sanki benliğini kaplayan melodilerin içinde. Onları dünyaya yaymak, kendisi gibi herkesin bu hazzı tatmasını istiyordu. Ama sadece hak edenleri... Ona bu tarifsiz duyguyu zerk eden melodileri, sadece onu hak edenlerle paylaşacaktı. Hak etmeyenleri ise onunla cezalandıracaktı! Onlara melodileri ile azap çektirecekti! Ecel, Ömür ve fedaileri... Doğduğundan beri tanıdığı onca insanı birer kuklaya çeviren düşmanları... Onların hak ettiği sadece öldürücü bir gürültü olabilirdi!
Sezgin gözlerini açtığında kulaklarını kapama ihtiyacı duydu. İçindeki coşku ve haz hâlâ yerli yerindeydi ama bedenine geri dönmek ona iyi gelmemişti. Sanki birbirine karışan yüzlerce ses duyuyordu ve hepsini aynı anda anlayabildiği için kafası karışıyordu. Endişeler, korkular, bağırışlar, yalvarmalar, ağlamalar... hepsi birbirine giriyordu. Bütün köy kafasının içinde gibiydi ve aynı anda konuşuyorlardı. İçlerinden bazı seslerin tanıdığı insanlara, hatta anne babasına ait olduğunu fark edince konsantre oldu ve birkaç saniyeliğine onları dinledi. Diğer sesler de duruyordu ama artık odaklandıklarının gerisinde kalmışlardı. Sezgin birkaç kez daha başka konuşmalara odaklanarak insanların neler söylediğini dinledi. Kısa sürede tüm sesleri kontrol altına alınca, içlerinde çok iyi tanıdığını birini daha fark etti.
"Baba lütfen! Gitmek zorundayız! Burçak orada! Arkadaşlarım orada!" Ayhan'ın sesiydi bu. Sezgin etrafındaki kargaşadan kendisini soyutlayabilmek için gözlerini gökyüzüne çevirdi ve Ayhan'ı dinlemeye devam etti.
"Gidemeyiz! Ölebilirsin Ayhan! O gerçekten geri dönmüş! Ecel burada!" Bu kez konuşan Birol'du. Oğluna yalvarıyordu. "Durdur şu arabayı!"
"Sen yardım etsen de etmesen de ben gidiyorum!" diye bağırdı Ayhan.
"Bekle oğlum! Bekle! Yalvarırım bekle! Hissettiğin güç gerçek değil! O güç sana ait değil! Seni ele geçirmesine izin verme! Bana olanın sana da olmasını istemiyorum! Lütfen Ayhan!" Birol artık ağlıyordu. Her saniye onun nefes nefese kaldığını duyabiliyordu Sezgin. Ayhan'a yetişmek için koştuğunu ve bu yüzden artık oğluna seslenemediğini düşünüyordu.
Ayhan ise "Onlara yardım edebilirim." diye mırıldanıyordu sürekli. Dudaklarından sadece bu kelimeler dökülüyordu ama Sezgin, arkadaşının sesindeki korkuyu da hissedebiliyordu. "Yardım etmek zorundayım. Uyarmalıyım onları."
Sezgin bakışlarını gökyüzünden çevirerek tekrar etrafına bakındı ve Aras ile göz göze geldi.
'Ayhan gelmek üzere. Onu duydum. Her şeyi duyabiliyorum. Her şeyi... Ve sanırım Ayhan da gücüne ortak olmuş durumda.'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cem'in Oğlu
Misteri / ThrillerKimsenin bilmediği bir tarihte Artık köy olmayan bir ilçede Kimsenin hatırlamadığı bir adam öldü. Yıllar sonra ise oğlu geri döndü. İntikam ya da hesap sormak değildi isteği. Tek bir dileği vardı; Öğrenmek... Babası kimdi? Nasıl biriydi? Ve onu öldü...