1-"Ben"

19.1K 777 93
                                    


İyi okumalar...

Ben uçurum kenarında çaresiz bir
insan.
Ben sokaklarda bir o yana ,bir bu yana savrulan solmuş bir yaprak.
Ben çıkmazda mahsur kalmış bir kedi.
Ben bataklıkta boğulmak üzre olan bir kurban.
Ben hayatta tutunacak bir dalı kalmamış bir zavalı.
Ben uçsuz bucaksız denizde rotasını kaybetmiş bir gemi.
Ben tüm umutlarını yıllar önce gömen biri.
Ben anne kokusunu ,baba şefkatini, abla sıcaklığını yitirmiş bir çocuk.
Ben gecenin karanlığına gözünü kapattıp,sabahın zifri karanlığına
açan bir kız.
Ben tüm umutlarını ve şansını kayıbetmiş Sena...

Herkesin bu hayatta tutunacak bir dalı vardı mutlaka.
Bu ya bir anne, ya bir baba, ya bir abla, ya bir abi, ya da bir arkadaş.
Belki inanmazsınız benim tutunacaq bir dalım yok.
İstanbulun karanlık sokaklarında solmuş hazan yaprakları gibi savruluyorum.
Rüzgar beni nereye savurursa,oraya.
Hayat, hırçın dalgalar gibi bir sahilden diğerine vuruyor gücsüz vücudumu.

Bir olay insanın hayattını ne kadar etkileye bilir?
Benim de bir fikrim yoktu.
O eylül gecesine kadar.
O sonbahar gecesine kadar.
Ailemi kaybedene kadar.
Sahip olduğum her şeyi kaybettiğim o güne kadar.

Bu yüzden sevmem sonbaharı, eylül ayını, pazar gününü.
Çünki, ben ailemi sonbahar mevsiminde,eylül ayında, pazar gününde kaybettim...

Yan yana dizilmiş üç mezarın önüne geldiğimde ayaklarım benim komutumdan çıkmış ,yere çökmüştüm.

Bakın anne,baba ,abla ben geldim.Hayırsız evladınız geldi.
1 yıl daha sizsiz geçti.
1 takvim daha sizsiz bitti.
Tam 5 yıl,60 ay...
Sizsiz çok korkuyorum,çok üşüyorum,çok yalnızım,çok çaresizim.
Beni neden bıraktınız? Kızınızı yalnız başına bıraktınız.
Anne biliyormusun senden sonra saçlarımı okşayan biri olmadı.
Baba senden sonra bana nasihat verecek biri olmadı.
Abla senden sonra mutluluğumu,kederimi paylaşacak biri olmadı.

Halim çok kötü di mi ?
Bu halimi görüyor musunuz,
üzülüyor musunuz?
Ama üzülmeyin, ben de üzülmüyorum.
Eskiden çok üzülüyor,her gece ağlıyordum.
Artık ağlamıyorum, belki alışdığım için belki göz yaşlarım kuruduğu için ,belki de akmayan göz yaşlarım kalbime aktığı için.
Bilmiyorum...

Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim.
Elimdeki üç tane karanfili mezarların üzerine bıraktım.

Artık gitmem gerek.
Yine gelirim.
Beni unutmayın.
Çünki ben sizi hiç unutmuyorum...

Kaldırımda öylece yürüyorum.
Nereye,kime gideceğimi bilmeden.
Son anda aklıma gelen şeyle elimi yılların azizliyinden nasibini çoktan almış montumun cebine atıp,kayışı olmayan saatime baktım.
İşe gitme zamanım gelmişti.

Bulaşıkçılık yaptığım restoranın önüne gelince durdum.
Camdan içeriye bakınca herkes mutlu,etrafa gülücükler saçıyor,sevdikleri,aileleri ile birlikte mutluydular.

Acaba bende bir gün içtenlikle güle bilirmiyim, mutluluk kapımı çalar mı?

Bilmiyorum...

Kaç saati soğuk suyla tabak yıkıyorumdum.
Ellerim soğuk suyla temas edince tüm vücutum ürperiyordu.
Şimdi durumum bir az iyi, havalar soğuduğu zaman o kadar zor oluyor ki.
Soğuk suyun etkisi ve soğuk havayla birleşince ellerim çatlıyıp,kanıyor.
Devamlı bulaşık yıkatığım için iyleşlemesi de uzuyor.
Hatta çok zaman iyleşmeden aynı yerler yine çatlıyor.

Gece 02:00 geliyor ve benim işim şimdi bitti.
Paramı almak için patronun yanına gelince, yine sırıtarak gülüyordu.

"Paramı verin, gidiyorum."

"Peki"deyip sırıtarak parayı elime tutuşturdu.

"Ama bu para eksik."

"Güzelim eksik falan değil."

"Sizinle böyle konuşmamıştık ama."

" Ben bilmem orasını.
Verdiğimle yetin ya da çek git.
Çekip gidebiliyorsansa."

Elimdeki parayı avuç içimde sıkıp,restorandan çıktım.
Paramı da kesiyor.
Ona ne ki, sıcak evinde oturuyor,her şeyi var.
İnsanların ne halde olduğu neyine gerek.
Onun gibi insanların vurdum duymazlığı yüzünden bu haldeyim ben.

İstanbul...
Güzellikler,mutluluklar şehri.
Geniş,ferah sokakları,aydınlık caddeleri.
Kimi insanların yalnızca bunlardan haberi var.
Ama İstanbulun diğer yüzünü bilmiyorlar.

İstanbul...
Kötülükler şehri,acılar şehri,dar ve kasfetli sokaklar,karanlığa boyanmış caddeler.
Bunlardansa, sadece benim gibi insanların haberi var.

Yine o ara ve karanlık sokakta yürüyorum.
Hap almak için girdiğim bu sokak bir kız için hiç tekin yer değil.
Bir küçük hap insanı her yere götüre biliyor işte.Bu yer bir uçurum kenarıda ola bilir, bataklığın dibi de.Ama bir gerçek var her zaman pisliğin içi oluyor.

Sokağın köşesinde bekleyen,siyah mont giymiş Sinan beni görünce yanıma yaklaştı.

"Bana onlardan ver."

"İlk önce para."

Hiç düşünmeden cebimdeki parayı çıkarıp verdim.

"Al bakalım" deyip ovucumun içine 3 tane hap bıraktı.

3 tane 3 gün demekti.
Ya sonra ne olacaktı.

"Sadece bu kadarmı?"

"O paraya bu kadarın verdiğime sevinmelisin."

Sinanın yanından geçip karanlık sokakta kayıboldum.
Tek odası olan evime gelip, kendimi yatağa attım.

Haplardan birini ağzıma atıp,rütubetten kararmış tavanı izlemeye başladım.
Boş boş tavana bakıp,kahkaha atmaya başladım.
Kahkaham kendime,durumuma,yaşantıma.
O kadar çalış sonunda tüm parayı 3 tane hapa ver.
Ne büyük ironi!
Yatağımdan kalkıp kırık masanın üzerindeki ekmeyi elime alıp yemeğe başladım.
Kurumuş ekmek ağzımın içini açıtsa da zorlukla yedim.

Sonra demirleri vücuduma batan yatağıma uzanıp gözlerimi
gecenin karanlığına kapattım,sabahın zifri karanlığına açmak için...

Selamün Aleyküm.

1.ci bölümle karşınızdayım.
Aslında bu gün paylalmayacaktım.

Ama bölümü yazıp bitirince sizinle paylaşmak istedim.

Umarım beğeneceğiniz bölüm ve kitap olur.

Bölüm ve kitapla ilgili görüşlerinizi bekliyorum.
Allah'a emanet.

Bir Şans Daha/[TAMAMLANDI]/Karanlıktan Aydınlığa-1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin