Bıraktım bile...Eminim öyledir cnm yhaaaa hayırlısı be gülüm, evet lanet iç sesim yine rencide etsede bırakmalıydım, kendim için değil, onun için. Başarabilirmiydim bilmiyorum ama deneyecektim.
Odama çıkıp yavaşca kapıyı açtım. Büyük yatağın içinde acıdan iki büklüm yatıyordu. Uyurken yüzündeki yaralara rağmen bile çekiciydi. Uzanıp dokunmak istedim ama acı çekmesinden korktuğumdan elimi aynı yavaşlıkla geri çektim. Sezar'ın söylediğine göre en az 2 gün yatması lazımdı. Burada kalması problem olmazdı ama ailesi işte o problemdi. O cadı kılıklı kadına ne yalan uyduracaktım bilmiyordum. İlaç listesini Sezar'dan alarak evden çıkıp arabaya yöneldim. Derin bir nefes alarak onun evine doğru yola çıktım. Şanslıysam Serkan evdeydi ve ona durumu anlatır yardım isterdim ve o cadının mendebur suratını görmezdim.
Evlerinin büyük bahçesine girdiğimde bir an geri gitmekle kalmak arasında tereddütte kalıp bakındım mecbursun şekerim çocucğu o hale sen getirdin iç sesimin verdiği gofla arabadan inip kapıyı çaldım. Kısa bir bekleyişten sonra yaşlıca bir kadın kapıyı açtı. "Buyurun hanım efendi kimi aramıştınız". Ben Gökmen'in arkadaşıyım annesiyle bir konuda konuşmam gerekiyorda". "Bir dakika bekleyin lütfen" dedikten sonra hızla uzaklaştı. Beş dakika sonra koşarak gelip içeriyi gösterdi "sizi bekliyor buyurun". Geniş bir odadan geçip işlemeleri olan bir kapının önünde durduk kapıyı çalarak komut bekleyip benim için açtı.
Cadı bu sefer kahverengiye yakın bir takım giymiş ve çerçevesiz gözlükleriyle odaya girerken beni süzüyordu. Yavaşça masaya yaklaşarak önündeki sandalyeye oturup elimi uzattım. Elimi nazikçe sıkarak oda yerine yerleşti. Kendimi iş görüşmesinde gibi hissediyordum.
"Evet küçük hanım benimle konuşacağınız mesele ne, çok önemli olmalı". Kendimi ters konuşmamak için sıkarak kibar olmaya çalışıyordum ama çoktan daralmıştım, "İzniniz olursa Gökmen bir süre bizde kalabilir mi diyecektim". Alaycı bir ifadeyle " benim bildiğim bu izini erkekler alır devir değişmiş". "Evet sanırım öyle ama ben bunları dinlemek için buraya gelmedim sizden sadece iki günlük bir rica istedim, ve merak etmeyin o güvende olacak". "Sizin hakkınızda çok şey duymuştum, anne babanızın aksine cidden uçarı olduğunuz doğruymuş". "Benim hakkımda duyduklarınız beni tanıdığınızı göstermez fakat biliyorsunuz ki bir Hilarius olarak nerede nasıl davranacağımı bilirim ve oğlunuzu istiyorsam bunun için rica etmemde gerekmiyordu ama ben o kadar kaba olamadım". Ellerini düz bir şekilde masaya koyarak başını sağa doğru yatırdı. "Haklısın ama benim merak ettiğim Gökmen'e olan bu aşırı ilginin sebebi. Bu biraz sapkınlık değil mi?. Sonuçta aranızdaki bariz yaş farkı ve konumunuz". "Dikkatinizi çekerim ben onunla evlenmek istemedim yada sevgiliyim demedim ben onun arkadaşıyım ve sadece evimde misafir olmasını istiyorum". " En son gördüğümde hiç te misafir ilişkiniz yoktu". "Ne düşündüğünüzü biliyorum ama bu konuşma inada binerse zararlı kim çıkacak biliyorsunuz izninizle".
Hızla yerimden kalkıp kapıya yürüdüm oda ellerini masadan çekip ayağa kalktı. "Küçük hanım izin veriyorum, fakat eğer onu üzersen yada kırarsan karşında bir Akaç olarak değil bir anne olarak dururum". Başımı olumsuz anlamda sallayarak omzumun üzerinden konuştum. " Anne olmak için geç kalmadınız mı?"
Ne cevap vereceğine aldırmadan evden uzaklaşıp arabama bindim eczaneden ilaçlarıda alıp eve sürdüm. Kapıdan rahatlamış bir şekilde girdiğimde bağırışmalarla irkildim. Benim odamdan geliyordu. Koşar adım odanın kapısına ulaştım. Kapı açıktı ama geldiğimi fark etmemiş iki erkek kavga ediyordu. Sezar elinde bir çorbayla resmen Gökmen'e yalvarıyordu.
" Bak çocuğum ye şunu beni sinir etme iyileşmen için gerekiyor". " Yahu anlamıyormusun be adam içmemmmm ben çorbadan nefret ederim ıyyy ne o öyle bulamaç gibi". Bu kavganın uzayacağını anlayıp odanın kapısını sonuna kadar açtım. İkiside aynı anda bana dönüp baktılar. Elimdeki ilaçları masaya bırakıp gidip Sezar'ın elinden çorbayı aldım, oda bıkkın bir ifadeyle odadan çıktı.
Çorbayla Gökmen'in yanına oturarak bir kaşık alıp ona uzattım. Kaşlarını çatıp imkanı yok der gibi başını salladı. Gözlerimi devirip kaşlarımı çattım. Resmen sessiz sinema oynuyorduk. En sonunda cinnetin eşiğine geldiğimde tabağı yan tarafa koyup ellerim belimde söylenmeye başladım. "Bu çorbayı bitir yoksa o kafanı patlatırım". "Patlamayan bir o kaldı zaten" eliyle yara içinde olan yüzünü işaret ederek gözlerini devirdi. " O ilaçların acısı geçtiğinde bana yalvaracaksın bu çorba için ama bende sana aynı ifadeyi yapıp hayatta olmaz dediğimde ağlarsın". "Çorbanın acı geçirdiği nerede görülmüş". "Bu çorba özel salak içinde bitki özleri var ve oldukça lezzetli". "Ölürümde yemem". "Yemezsen ben seni öldürürüm o kesin". " Ne inatçı kızsın sen yaa"
"BEN Mİ? , ŞAKA??? inatçı olan sensin bir çorba için dramatik rollere büründün". "İç-mi-yoo-rumm".
"Bak şu çorbayı iç ne istersen yaparım". Ne söylediğini farkındamısın mal iç sesimin belirttiği imayla duymadığını umarak dudağımı ısırdım.
" Ne istersem hmm tamam ver". Sıçtın kiiii, zaaaa . Evet haklısın iç ses sıçtım kiii... Çorbayı elime alıp ona yedirmeye başladım dudağındaki ağrı yüzünden yüzünü ekşitsede tadını beyendiğini anlamıştım. Tabak bittiğinde zaferle ellerini başının arkasına koyup yatağın baş ucuna yaslandı. "Gerçekten beklediğimden iyiymiş, ve idda kazanmakta lezziz". O an tutup boğazını sıkmak istesemde yapamadım.
Kısa süren sessizliğin ardından ani bir soru sordu. " Bu ev kimin". İşte şimdi yalan bulma zamanıydı ne desemm ne desemm. "Sezar'ın yakın arkadaşım az önce bağırdığın adam". Kaşlarını çatıp daha da doğruldu. " Nasıl bir arkadaş bu Sezar". "Arkadaş gibi arkadaş ne demek istiyorsun". Eliyle etrafı göstererek "beni buraya getireceğin kadar samimi yani..."
Kıskanıyor canım ya yerim seni sus iç sesim sus.! Hoşuma gitmedide değil yani. " Abim gibi hem sana ne". "Haklısın bana ne". Sessizleşip başını öne eğdi. Pot kırmamış direk yıkmıştım. "Şey öyle demek istemedim yani senin yerin ayrı şey sen.."
Gözleri bir anda parlayarak " Ben ne ?" , "Neyse ne istiyorsun söyle iddayı kazandın". Elini her zaman yaptığı gibi çenesine koyup gülümsedi "Bilmem daha sonra söylerim hakkımı boşa harcayamam bu fırsat hep elime geçmez".
" İyi o zaman şimdi al şu kıyafetleri giy". Masanın üstündeki kıyafetleri ona uzattım. Çıplak olduğunu fark edip elini anlına vurup acıyla irkildi. "Çok şapşalsın". "Beni eve bırakır mısın yani giyindikten sonra". Somurtarak sert bir dille konuştum "burada kalıyorsun iki gün boyunca iyileştiğinden emin olmam lazım". "Annem öyle düşünmez ama". "Annenle konuştum yüzyüze ve izin verdi". "Şaka?" . Ne var gibisinden baktım. "İmkansız ona ne söyledin yani bu durumu şey"
"Sadece bizde misafir olacağını söyledim merak etme haberi yok". "Annemde izin verdi yani" . "Neden olamaz mı?". "inandırıcı değil". "Çok kurcalamana gerek yok iyi ikna ederim". " O kesin".
Odadan çıktığımda hala şüpheleri var gibiydi ama haklıydıda ve bir şeyler anlamasından korkmaya başlamadım desem yalan olurdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sevgilim
ChickLitOlması gereken yanlış zamanda oluyorsa, söylenmesi gerekenler soylenmiyorsa, yaşanılan her şeyi bir kenara atın. Atın çünkü anlamı yok körü körüne bağlanmanın , anlamı yok içten içe bir aşkı yaşamanın, çünkü aşk dolu dolu yasaninca güzel, çünkü aşk...