Bölüm 18

6.6K 188 5
                                    

                Bu kelimeler ağzımdan çıkarken kesinlikle bilincim yerinde değildi. Yani çocuğa bir ilanı aşk etmediğim kalmıştı tople kendini Melissa şimdi çocuk ümitlenecek ve çık bu işin içinden çıkabilirsen. Konuya olan ilgimi dağıtmak için aldığım kek ve böreklerden bahsetmeye başladım. Yok hangisi ne hamurundan içinde ne var falan filan bildiğin saçmalıyordum ve tam bir idiot modundaydım ama bir kere kekelemekten yada susmaktan iyiydi.

   "Neden bana hem yakın hem uzaksın?". İşte korktuğum sorulardan biri tüm o saçmalıklarıma rağmen yüzüme vurulmuştu. ayıkla pirincin taşını Melissa hanım. Sus iç ses bende biliyorum ne halt yediğimi. "anlamadım". Şu an salağa yatma modundayım bana bir araba çarpsa gök taşı düşse yada o telefon çalsa da kaçsam. " Yani diyorum ki ben seninle konuşmaya çalıştıkça birden parlıyorsun esen bir fırtına gibisin yaklaşamıyorum sonra bir süre geçiyor kendin geliyorsun bana yaklaşıp beni yere göğe sığdıramaz gibi davranıyorsun tam bu sefer bir şeyler olacak derken püfff büyü bozuluyor ve o sert Melissa geliyor buzdan duvarlar örmekten vazgeç artık". Haklıydı aynen öyle söylediği gibiydim. Bir yanım deli gibi onu isterken diğer yanım yalanlarla kurduğum bu sahte dünyadan kaçmak istiyordu. "buzdan duvarlarım var evet ve emin ol o duvarlar olmasa belkide şu an burada olmazdım, ama şunu bilmelisin ki ben hissettiklerimi gösterebilen bir insan değilim, hoş kolay kolay bir şey de hissetmem ama çok kurcalamamalısın".  Yüzüme bir süre dalgın dalgın bakıp tuttuğu nefesini verdi. 

         "Peki neden benimle tanışınca yakalanmaktan korktun? madem bir şey hissetmiyorsun". Şimdi benim cümlemle beni vurmak üzereydi ve aklımda olası tüm yalanları kurdum. "Sen çünkü... sen tam bir baş belasısın ve benim yüzümden seni bu pisliğe bulaştırdım ve buzdan duvarlarım olsada bir vijdanım var ve bu vijdan seni onlara bırakmamı engelliyor". " Yani benimle sadece bana acıdığın için ilgilendin". "Acıdığım için değil benim yüzümden bu belaya bulaştığın için". Kafasıyla anlıyorum der gibi bir işaret yapıp yüzündeki neşe yerini basit bir bakışa bırakırken böreklerden bir tanesini ağzına attı. 

                  Sessizleştiğinden itibaren masada oluşan gerginlik  3 km uzaklıktan hissedilebiliyordu oysa buraya gelirken eğlenmek için çok planlar yapmıştım ama hepsi yutmaya çalıştığım simitle birlikte boğazıma takılıyordu. Yüzüme bakmıyordu bile hiç bir mimik yoktu ifadesiz gibiydi. Ağzındaki böreği yavaşça çiynerken bile sexydi. O böreği bırak beni ye anam iç sesim koptu gidiyor. Birden böreği yutarak ayağa kalktı. Yanıma gelerek hemen dibime oturup elini çeneme koyup gözlerini gözlerime kilitledi. "Ne yapıyorsun". Konuşmuyor sadece bana bakıyordu. "Sus lütfen". "Ne... neden?".  Gözlerimi gözlerinden ayırmadan bana daha çok yaklaşmaya başladı kesik nefesini yüzümde hissediyor ama gözlerimi gözlerinden kaçırıp ne yaptığına bakamıyordum. Dudakları dudaklarımı bulduğunda geçen gecekinin aksine küçük öpücüklerle alt dudağımı öptü daha sonra iki dudağınıda dudaklarıma bastırıp gözlerime odaklanırken eli çenemden omuzlarıma kaydı. Bir süre bocalasamda dudaklarım istem dışı aralanıp dilim diliyle buluştuğunda işte yine o ateş dudaklarımdan kasıklarıma ulaşıp arzuya karışık bir iniltiyi onun ağızına vermemi sağladı. Bu iniltiyle geri çekilip gözlerini ters yöne çevirerek hafif bir tebessümle ellerini dizlerine dayayıp kafasını iki elinin arasına aldıp saçlarını karıştırdı. "Biliyor musun sadece dudaklarına deyen dudaklarım bile benim aklımı başımdan almaya yetiyor. Birde o acayip sesi çıkardığında kendimi tutmakta zorlanıyorum. Beni istiyor gibi görünüyorsun ama bir yandanda bana git der gibisin. Sadece bilmek istiyorum seni öptüğümde sende benim gibi mi hissediyorsun". 

                      Bir an ne hissettiğimi düşündüm kasıklarım hala karıncalanıyordu. "Senin ne hissettiğini ben nasıl bile bilirim ki". Yine o gülümsemesi yüzüne yayıldı ama bu sefer biraz hayal kırıklığıda vardı. "Seni öptüğümde sanki dünyada sadece sen ve ben varmışız gibi geliyor o an sanki akreple yelkovan küsüp zaman durmuş gibi. Dokunduğum her yerin sanki bir tek bana özelmiş gibi ve değerli bir elması tutuyormuşum gibi, yinede korkuyorum o elması kırmaktan o nedenle deli gibi seni isterken kendimi tutuyorum, alev alev yanan bedenime rağmen kaçıyorum". 

                  Ne söyleyeceğimi ve ne yapacağımı bilmiyor sadece boş boş ona bakıyordum. hayatımda duyduğum en dürüst ve samimi cümlelerdi belkide en romantik ve en sıradışı. Garip olan benim ona karşı hissettiklerimi bana söylemesi ama benimde ona bende öyleyim demek yerine deli gibi susuyor oluşumdu. Bende seni istiyorum, bende sana yanıyorum demem gerekirken mal mal yüzüne bakıyordum. Ama biliyordum bu yanlıştı, çünkü en başta eğlenmek için kurtuğum o yalanların aramıza bu duvarları inşaa edeceğini bilemedim. Şimdi sezarın da dediği gibi temeli yanlış olan bu oyunun enkazı altında kalmak üzereydim. Ya ondan vazgeçecektim ya da o benim gerçek yüzümü görüp benden vazgeçecek hatta tiksinecekti...

                      Vermem gereken bu karar artık kapıma dayanmış beni bekliyor ben ise hala iki kelimeyi söylemekten acizdim. Seni seviyorum diyen kalbime inat dudaklarımdan  dökülen "Artık gitmeliyiz evine dönme zamanı" oldu...

                       

Küçük SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin