Uyanıpta uyandığını kabul etmeme sendromu diye bir hastalık var mı? Varsa bunu ilk yaşayan ben olabilirim!. Yatağın içinde kıvrılıp boynuma vuran nefesini hissetmek varken uyanıpta okula gitmek diye bir şey var ya... Bir kurtulamadım bu liseden oda değil 4 sene önce mezun olduğum lise hayatına öğretmen olarak gireceksin deseler, anan güzel mi derdim. Kader kahbe kader, ağlarını ördün mü? şarkısı benim durumuma düşen tüm zavallılara gelsin...
Yatağın dibindeki saate bakarak homurdanıp doğruldum. Bu sabah uyanma alışkanlığını oldum olası sevmemişimdir. İki gün erken kalksam üçüncü gün pskolojik olarak bedenim error verip kurulu saat gibi aynı vakitte kalkarım. Yanımda uyuyan masum yaratığın burnunu öperek homurdanıp sırtını dönmesini izledim. Hep uyurkenki gibi masum kalsa keşke diye iç geçirip ayağa kalktım. Yok abi yok ayaklarım yeri buluyor ama beni taşımıyor adeta. Koş kızım koş seni anca acı bir kahve ayıltır diyen iç sesime bir beşlik çakıp mutfağa yürüdüm.
Evde çıt çıkmıyor görende korku filmi çekiyoruz sanır o değilde ben dün o iki sapığı aşağıda yanlız bıraktım ya, ne güzel ablayım değil mi ama. Tabi attın taş gibi çocuğu odana dünya umrundamı ohhhhh dedi şirret yanım. Attıkta ne oldu lan dedi gerçekci Melissa. İkisinide 'nazikçe' kışılayıp salondan mutfağa giden yola döndüm.
Gördüklerim doğruysa bana hemen bir not defteri vede kalem lütfen. Benim profesyonel şıllık kuzzenim ve gecelerin çapkın playboyu iki kişilik koltukta kucak kucağa uyuyor ve kıyafetleri hala üstlerinde. Oh bana yoksa size de yok diyerek koşar adım yanlarına gittim.
"Kalkın uykucular burada boynunuz tutulacak"
Attığım çığlıkla ikiside aynı anda bana bakıp anlamadığım bir şeyler mırıldanarak tekrar eski pozisyonlarına döndüler. "Valla ben karışmam kapı orda kalkar gidersiniz benim işe gitmem lazım" Beni elleriyle git başımdan şeklinde geçiştirmelerine gülerek kendimi sonunda mutfağa attım. Amerikan bar tarzı mavi ve gri ağırlıklı mutfakları hep sevmişimdir. Kendimi sanki hollywood da gibi hissetmemem için bir sebep?. Bencede yok.
Sert kahvemi makinaya koyarak ısınmasını beklerken bu eve bir hizmetç, almam gerektiğini anladım, acil durumlar için kemirecek piskot bile yok, ve ben çok açım!!. Okula kadar dayanırdım belli ama karşıma çıkana acımanız lazım çünkü açken ben bir terminatör olabilirim.Bir keresinde aç olduğum bir günde bana korna çalan kadının arabasına zevkine vurmuşluğum var...
Kahvemi içerek bu sıradada birkaç telefon görüşmesi yaparak Gökmen beye okul üniforması ayarlayarak eve getirmelerini söyledim. Kapı çaldığında sallana sallana gidecek lüksüm olmadığından koşar adım elbiseleri alarak adamın yüzüne kapıyı kapatıp yukarı çıktım.
Ama sen böyle uyursan ben sana kıyamam ki bebeğim, ne o öyle dudakları büzmüşsün bir elin yastığın altında bir elin yanağının altında yerim ben seni. - şu anda Melissanın annelik hormonları kabarmış sayın okur- , yavaş yavaş giderek sıcak yanağına bir öpücük bıraktım. "Sevgilim". Yavaş yavaş dönerek hafifçe gözlerini araladı. Sonra beni görünce "bu sefer eşşek şakası yok de lütfen" dedi uykulu sesiyle. Tamam uyandırma biçimlerim pek insancıl olmaya bilir ama eşşek şakası da değil be abicim. Başımla olumsuz anlamda işaret yapınca esneyerek kollarını genleştirip doğruldu. Ben tekrar dün geceki olayları yaşamamak için çoktan üzerimi değiştiğimden rahattım. Ama onu çıplak görmek istemiyorum desem yalan olur yani...
Yerinden kalktığında okul üniformalarını ona uzattım, yüzünü buruşturarak elini uzatıp aldı. "Bende unutursun diye sevinmiştim" dedi çocuksu bir tavırla. "Benim arabala ve benimle o okula gideceksen neden giyinmediğini müdüre açıklamam biraz zor olabilir". Yürübe Melissa mantıklı cümleler paçalarından akıyor, biliyorum iç sesim abartmaya gerek yok. Giyip giymeme konusundaki tereddütlerini görünce gözlerimi devirip ellerimi belime koydum. "Ya ben makyajımı yapana kadar giyinirsin yada seni ben giydiririm ve 5 dakikan var". Yapardım biliyordu. Ben daha makyaj masasına oturmadan o soyunmaya başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sevgilim
ChickLitOlması gereken yanlış zamanda oluyorsa, söylenmesi gerekenler soylenmiyorsa, yaşanılan her şeyi bir kenara atın. Atın çünkü anlamı yok körü körüne bağlanmanın , anlamı yok içten içe bir aşkı yaşamanın, çünkü aşk dolu dolu yasaninca güzel, çünkü aşk...