bölüm 51

4.7K 153 14
                                    

      Aglayan insanları teselli etmekte hiç iyi olmadığımı söylemiştim, hatta ağlarken sumukleri akan kızlardan hep nefret etmisimdir, ama bu sefer cidden salya sümük aglayasim var...

      Saniyeler önce havalanan uçağa son bir bakış atarken, Meredith teyzedende, Amerikadanda nefret etmeye başlamıştım.  Tamda ona bu kadar alışıp senelerce aradığımız kardeşlik hissini bulmusken beni birada böyle bırakıp giden o sürtüğe de kızgındım.

      Evet gitmişti, Almahra kuru bir veda sarilmasiyla gitmisti, ikimizde aglayamadigimiz için kendimizi deli gibi sıkarak kuru veda sözcükleri içinde ayrılmıştık, sarilsak ağlardım biliyorum. Ilk kez yakınım birini kaybetmiş gibiydim. Uçağa son bir kez bakarak içimi çekip arkama döndüm, şimdi Serkan'a söylemem gereken birkaç söz ve hesap vermem gereken bir sevgilim vardı ve ikiside beni sahildeki barda bekliyordu.

        Havaalanının tuvaletlerinde saçımı ve makyajımı düzeltip arabama bindim. Şey Serkan Almahara gitti ve sana veda bile etmedi... Çok acımasız.   .... Düşün Melissa, Almahara gitti ama üzülme 1 seneye yine gelir... Hadi ama öldür daha iyi...   Serkancığım .. Iyk çok samimi değiş .... Serkan Almahara gitti ama emin ol seni seviyor... Oldu canım ode yerdi zaten...

      Ben düşüncelerle bogusurken çoktan bara gelmiş olduğumu anlayıp arabayı perk edip gürültülü mekana girdim. Vip odasına yürürken Gökmen hala hesap sormak için nefessiz mesaj atıyordu. Kapıyı açıp içeri girdim, ikisi yanyana oturmuş bir şeyler konusunda tartışır gibiydi.

"Rahatsız mı ettim gençler" dedim alaya vurarak, ikiside susarak gülümsedi. "Almahara yok mu" dedi serkan arkama bakinarak.... "Sey...". "Neyse iyi oldu ona süpriz yapmak için sabahtan beri uğraşıyorum". Bana kırmızı minik bir kutu attiginda kutuyu havada yakaladım. "Bu ne?" .. Arkasina yaslanıp "aç" dedi.

     Kutuyu yavaşca açıp içine baktım, gümüş sonsuzluk işareti olan üzerinde A ve S harfleri taşlı işlenmiş bir kolye vardı. "Güzel" dedim. şimdi bu çocuğa nasıl anlatırım ki Almahara gitti diye...

     "Güzel mi oğlum sana dedim altın yaptıralım diye". Gökmen oflayarak bana baktı. Derin bir nefes alıp yanlarına oturup kimin olduğunu bilmediğim bardağı kafama diktim.

Cesaret... Cesaret ...

"Serkan Almahara gitti"

   Ney öyle pat diye Salaksın kızım salak... suratima masumca bakan erkeğe karşı başımı sokup elimdeki saatle oynadım. Serkan kalkarak kutuyu cebine attı.

Hala yüzüne bakamiyordum.

    Gökmen onu tutarak bağırdı "nereye lan". Serkan onun elinden sertçe kurtulup ceketini düzeltti.

"Nereye olacak onu bulmaya" deyip kapıdan fırladı. Ah kafayı yedi garibim...

    Bir süre sessizce oturup birkaç içki içtim.  Onu ben bile ozlerken Serkan haklıydı. Ne hissettiğini az cok biliyordum. Bir duble daha dökmek üzereyken Gökmen elimi tuttu.

"Yeter bu kadar" sert tavrı beni sasirtsada emir almayi sevmezdim. Bardağı tekrar doldurup kafama diktim. "Bırak beni" ve yine sessizlik.

     Bana dik dik bakarak  yüzümü incelemeye başladığında rahatsız olarak ona döndüm. "Bir sey mi söyleyecek sin?"

"Neden bu kadar dengesizsin?"

"Dengesiz mi? Ne açıdan?"

"Bir anın bir anını tutmuyor"

"Manik depresifim ben"

"Bence sizofrensin"

"Coklu kişilik bozukluğu da olabilir"

    Sebepsiz yere gülmeye başlamıştık, bana iyi gelen biri vardı en azından hala yanımda olan, alkolden daha etkili sigaradan daha bağımlı olduğum bir şey.

"Kalkabilir miyiz" dedim usulca. Oda başıyla onaylayıp kalktı.  Yavaş adımlarla kalabalığı yararak dışarı çıktık.  saat geç olmalıydı.

     Arabaya yürüyünce anahtarları bulup kiliti açan düğmeye bastım. Gökmen beni durdurarak önüme gecti.

"Anahtarları ver" itiraz etme der gibiydi, bir arabaya bir ona bakıp başımı olumsuz anlamda salladım. "Korktun mu sevgilim"

    Somurtarak ofladı. "Melissa çok ictin ver şu anahtarları" elini hala bana uzatmis bekliyordu. Elini ittirip arabaya yürüdüm.  Hiçbir şey umrumda değildi ve arabama el suremezdi en azından ben rahatlayana kadar. "Geliyor musun yoksa gideyim mi? " dedim kesin olarak.

     Yerdeki taşlara bir tekme savurarak yanımdaki koltuğa oturdu. "Kemerini tak" gözlerim ona bakarken tek söylediğim bu olmuştu. Itirazsız kemeri takarak bana bakmaya devam etti.

     

      Sonrasında düz yola kadar yavaştan hareket ettik, Asfaltı altımda hissettiğımde gerekli zamanin geldiğini anlayıp gazı kökledim. Bir anda koltuğa yapışmıştı "yavaş ol Melissa" dedi sert bir sesle. Hiç aldırmadan dahada hızlandım ibre 180 gösterdiğinde bana bağırıyordu. Hic umursamadan derin viraja girip arabayı kaydirdim, küfürler devam ederken topark bos bir alana çekip hızla frene asıldım. 

     Araba acayip bir sesle durdugunda kemer olmasa ön cama girebilirdi. Derin bir nefes alıp arabadan indi bende arkasından inip arabaya yaslanıp şehirden uzak temiz hava kokusunu içime çektim. Daha iyidim cidden çok iyiydim...

      Saniyeler sonra karşıma geçip beni omuzlarimdan tutup sarstı. "Ne yaptığını sanıyorsun" ses vermeden gözlerine baktım ofkeliyken bile güzeldiler, "Oyun mu bu hayatın bu kadar mı değersiz" dudakları allahım vişne rengini mi almış?. "Melissa böyle yapınca geçiyor mu ? Sana söylüyorum" ... Elmacık kemikleri cidden gerçek olamayacak kadar güzel çizilmiş. Ve kokusu nane...

       Bir anda tüm vermem gereken cevapları beynimin en gerisine itip dudaklarına yapıştım. Onu istiyordum ve hiçbir şey umrumda değildi...

     O dudaklar o gözler o koku benimdi ve doğru zamanda mekanda siktigimin bahanesiydi, onu hemen şimdi istiyordum ve alacaktım...

Küçük SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin