Yeni yerleştiğimiz masada rakı keyfimize devam ederken bir yandan birbirimize bakıp kahkaha atıyorduk. İkimizinde şekli kaymış, savaştan çıkmış gibi olmamıza rağmen hissettiğimiz acıdan sadomazojist bir hastalıklı gibi zevk almamız kesinlikle normal değildi.
Bardağını kaldırarak benim bardağımla tokuşturdu. " Şerefsizleri benzetişimize" dedi. Masumca sırıtırken, masumken bile çekici olduğunu farkındamıydı bu çocuk?. " Bozulmayan keyfimize" diye devam ettirerek bardağı kafama diktim.
"O adamları nasıl o kadar çabuk hallettin" diye şaşkınca sordu. " Bilmek istiyor musun cidden" dedim tek kaşımı kaldırmaya çalışarak. Başıyla onayladı. " Seninle ilgili her şeyi bilmek istiyorum", ağzıma birkaç meze atıp çiynedikten sonra cevapladım. " Annem nedenini bilmediğim bir nedenden dolayı kendimi bildim bileli beni savunma derslerine yolluyor ve 18 yaşıma kadar her gün Sezar'dan ders aldım" Elini çenesine koyarak düşündü. " Neden böyle bir şey istemiş olabilir ki sonuçta sen bir kızsın". "Bilmiyorum açıkcası bana sorgulama hakkıda tanımadılar ne zaman öğrenmek istesem bilmememin daha iyi olacağını söyleyerek beni susturdular, küçükken annemi babamı ajan zannederdim, her zaman ortadan kaybolurlar ve bana halide sultan bakardı". Kahkaha atarak gözlerime baktı. " Halide sultan kim". " Şey bizim hizmetçimiz ben annemden çok onun elinde büyüdüm sayılır, gerçi beni her fırsatta evlendirmeye çalışıyor" , " Hmm belkide gelip seni istemeliyim".
Ağzımdaki rakıyı püskürtmemek için yuttuğumda öksürük krizine girdim, istemek mi hadi ama... Kahkaha atarak helal deyip bana suyu uzattı. Suyu yavaş yavaş içerek kendime gelmeye çalıştım. " Sadece şakaydı, ama bu elbet olacak biliyorsun". Ne yani şimdi elbet evleneceğiz demekmiydi bu. Ben onu ne ara affettiğimi bile bilmiyordum....
Kısa bir süre sonra uzaktan Alkin ve Ertan göründü, yavaş adımlarla yanımıza geldiklerinde onlara selam vermek için döndük, ve bize baktıktan sonra ikiside biz kardeşiz dercesine aynı şaşkın ifadeyle kaşlarını kaldırarak bir bana bir Gökmen'e baktılar. Konuşan Ertan olmuştu.
" Sizi biraz yanlız bıraktık birbirnizi mi yediniz?", Alkin gözlerini kısıp ikimizi süzerek abisine döndü. " Bence Melissa Gökmen'i yemiş".
" Benim oyumda kızıldan yana oğlum sana ne oldu?".
İkimizde sırıtarak onlara bakarken daha fazla kendimizi tutamayarak kahkaha atmaya başladık. Şu an bizim deli olduğumuza düşünmeden imza atabilirlerdi. İkiside sandalye çekerek yanımıza oturduklarında biz hala nefes nefeseydik.
" Serserilere" dedim bardağımı kaldırarak. " Bize" dedi oda bardağıma vurarak. Ertan bana bakarak ellerini göğsünde birleştirdi. " Neler dönüyor burda". Gökmen'le olayı anlatınca ikisi şaşkın bir şekilde ağzı açık dinliyordu. Daha sonra onlarda bizim gibi gülmeye başladıklarında içkileri gelmiş içmeye başlamışlardı.
" Onu bilmemde bu kızı kızdırmasan iyi olur beynini filan patlatır" dedi Alkin alay ederek Gökmen'e. Ona sert bir bakışla cevap verdi. " Bende senin beynini patlatacam birazdan". " Sakin ol mike..." dedi amerikan filmlerine özenti bir ses tonuyla.
"gece yarısını gördüğümüzde Ertan bardağını bırakarak eğlendiğini tekrarladı. Daha sonra Alkin'e bir bakış atarak " Kalkalım artık yarın okulun var işe gitmem lazım benimde" dedi. Alkin onaylayarak kalktığında ben atıldım. " Bunu tekrarlayalım, ama bu sefer erken gelirseniz sevinirim, ve sen koruyucu gözümden düştün" dedim geç gelmesini ima ederek.
Masadan uzaklaştıklarında bitmiş olan şişelere bakıp iç çektim. " Kalkalım mı?" sesim hem gitmek hem kalmak ister gibiydi. bu okul belası olmasa ne güzel olurdu.
" Kalkalım" dedi oda aynı ses tonuyla. Hesabı ödemek için içeri girdiğimizde Sega ısrarla özür dileyerek para alamayacağını söyleyip adamlara küfrediyordu. Ben çantamdan yğklü bir miktar çıkararak masaya bıraktım. " Bunlar bizim için değil, o serserilerin yaptığı zararı kapaman için ve çalışanınız için çok sevimli bir kadın". Kadın gözleri parlayarak sevinç dolu bir gülümseme bana yolladığında onada aynı şekilde karşılık verdim.
Geldiğimiz yoldan arabaya yürürken Gökmen yine elimi tutmuştu. Bu sefer itiraz etmeden arabaya kadar öyle yürüdük. Arabaya bindiğimizde camları açarak park ettiğim yerden çıkıp geldiğim yola sürdüm.
Kısa bir süre sonra yol ayrımına geldiğimizde konuşan o olmuştu. " Nereye gidiyoruz". Başımı yoldan ayırıp ona baktım. " Evimize" dedim gülümseyerek oda uzanıp elimi tuttu. Yol boyunca Ertan'ın karşıma çıkmasına ve bizi tekrar bu hale getirmesine teşekkür ederek ona borçlu olduğumu aklıma kazıdım. Evin bahçesine girdiğimizde içeri yavaş adımlarla yürüdük. İstediğim gibi ortada tek bir hizmetçi yoktu, bu evi daha çok benimseyebilirdim.
Mutfaktan iki şişe su alarak salona geldiğimde kendini koltuğa atmış sıcak aldığından dolayı terliyordu. Suyu ona attığımda havada yakalayıp kafasına dikti. Boş şişeyi masaya bırakıp bir oh çekti. Bende şişemden birkaç yudum alıp masaya bıraktım ve yanına oturarak ayaklarımı masaya uzattım.
" Lanet olsun yarın başımız feci ağrıyacak bunu şimdiden hissedebiliyorum".
" Kesinlikle"
" Ama güzeldi"
" zevkliydi"
" Zevkli olan başka şeylerde var"
" Ne gibi"
Bilmem dedikten sonra " Ben odaya çıkıyorum" dedim ve koltuktan kalktım. Yavaş adımlarla odaya ulaşıp kapıyı açtığımda belimde iki el hissetmemle rakıya karışık nane kokusu burnuma vurdu. Mayışmış gibi başımı göğsüne geriye yatırıp dayadım. "kokuna bayılıyorum". Ellerini belimden kasıklarıma doğru indirip beni kendine bastırdı. " Sana bayılıyorum" dedi.
Yavaşça yüzümü ona dönerek başımı başına dayadım. " Gözlerine bayılıyorum", ellerimi kalçalarıma yerleştirip sıktı. " Bedenine bayılıyorum". Dudaklarına dudaklarımı sürterek alt dudağını ısırdım ve inledi. " İnlemene bayılıyorum". Gülümseyerek saçlarımdan tutup çekti ve göğüslerimin açıkta olan kısmına dilini deydirdi bu sırada bende istemsizce inledim. " Seni inletmeye bayılıyorum" dedi erkeksi bir sesle.
Uzanıp kanlı gömleğinin düymelerini çözmeye başladım oda bu sırada parmaklarını bluzumdan içeri sokarak sırtımda daireler çizip beni tahrik ediyordu.
" Beni arzulamana bayılıyorum" dedim ağzımdan zoraki zevke karışık çıkan cümlelerle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Sevgilim
ChickLitOlması gereken yanlış zamanda oluyorsa, söylenmesi gerekenler soylenmiyorsa, yaşanılan her şeyi bir kenara atın. Atın çünkü anlamı yok körü körüne bağlanmanın , anlamı yok içten içe bir aşkı yaşamanın, çünkü aşk dolu dolu yasaninca güzel, çünkü aşk...