Günlerce antrenmana devam ettim. Nedense artık her hafta dövüşmeye başladım. Ama dövüşlerde aldığım yaralar artmaya başladı. Bigün yine savaşırken, aldığım bi yumruk darbesiyle arenanın sonuna geldim. Aşağı baktığımda aşağının deniz olduğunu gördüm.
Ben o dövüşüde kazandım ama asla kendi elimle kimseyi öldürmedim.
Hücreye gittikten sonra
Na: ''Kemal arena da denizi gördüm. ''Ke: ''evet deniz var. ''
Na: ''yakın neresi var?''
Ke: ''dur sayayım, pkk kampları, onun yanında işid kampları onunda biraz ilerisinde Esed'in kampları var. Eğer bunları geçersen ileride bikaç km ileride Türk kontrol noktası var.''
Na: ''kampları geçmek zor mu?''
Ka: ''ne diyorsun bu şerefsizler dışardan birbirleriyle savaşıyor gibi görünsede gerçekte hep birlikteler. Nöbetleri bile beraber tutuyorlar.Ama geçmek zor,tek avantajımız fazla adamları yok üç kampta toplasan 100 adam var yada yok.''
Na: ''sen bunları nerden biliyorsun?''
Ka: ''beni yakaladıkları zaman ilk orada tuttular 3 ay boyunca. Sonrada buraya sattılar.''
Na: ''şimdi bana bütün detayları anlat. Kamp yapısını, silah depolarını,nöbet yerlerini herşeyi.Artık kurtuluş savaşımı vermeye başlıyorum.''
Kasım anlatmaya başladı. Her detayı iyice ezberledim. Ve kaçma planımı yaptım.
Na:'' ben burdan kaçıp kontrol noktasına gidecem ve ordan da dönüp sizi burdan kurtaracaz.''Ka: '' hiç umut yok ama her türlü ya burada öleceksin yada kaçarken öleceksin. Allah yardımcın olsun.'' Dedi ve artık yarınki dövüşü beklemeye başladım. Dövüş saati geldi çattı. Yine bir sürü zengin şerefsiz maçı izlemeye gelmişti. Dövüş başladı ben bilinçli olarak deniz tarafın gitmeye başladım. Atlayacağım yeri gözüme kestirip oradan denize atladım. Arkamdan silah seslerini duymaya başladığımda mermilerin başımın yanından geçtiğini bile hissediyordum. ama çok şükür ki hiç isabet almadan kurtuldum. Denizde yüzerek planladığım mesafeyi geçtim ve tam kampların orada sahile çıktım. Yavaş, sessiz ve görünmeden ilerlemeye başladım. Doğrudan tedbirli şekilde silah deposunun oraya gittim. Önce kapıdaki iki adamı elimdeki bıçakla etkisiz hale getirdim. Sonra içeri girip ne kadar mühimmat alabiliyorsam aldım ve dikkatlerini bu tarafa çekebilmek için 10 dakikalık saatli bombaları kurdum.
Oradan hızla çıktım ve diğer tarafa doğru sessizce yürüdüm. Üç tane kamp yan yana olduğu için kendilerini güvende hissediyordular bu yüzden devriye bile atmıyorlardı. Diğer tarafa gittiğimde iki dakika falan kalmıştı. Ve bombaların patlamasıyla herkes planladığım gibi o tarafa koştu. Diğer iki kamptakiler de kendi silah depolarının olduğu yere koşmuştu. Buda bana aralarından kaçmam için birkaç dakikalık bir fırsat vermişti. Oradan kaçarken pikapları gördüm ve hemen bir tanesine atlayıp kaçmaya başladım. Ardımdan beni fark eden adamlar peşime düştüler. Ben arabaya sürerken sürekli deli gibi ateş ediyorlardı. Omzumdan vurulduğumda az kalsın kontrolü kaybediyordum. Ama kampta dalgalanan bayrağımızı gördüğüm anda kendimi topladım ve oraya doğru hızla sürmeye başladım. Peşimdeki adamlar anında durup geri çekildiler. Tabii yememişti bizimkilerle savaşmak.
Arabayı bir noktada durdurdum ve yere atladım. Bizimkiler kapıdan gelip İngilizce ''kıpırdama '' falan deyince dayanamadım veNa: '' Türkçe konuşun lan yeter İngilizce İngilizce.'' Dememle adamlar şaşırdı önce ama sonra Türkçe konuşmaya başladılar. ''Türk müsün?'' ben de '' hamd olsun '' deyince onlar bu sefer '' Silahlarını yavaşça yere bırak ve yüzüstü uzan hemen.'' Dediklerini yaptım ve beni sorgu odasına aldılar. Birkaç dakika sonra albay olduğunu apoletlerinden anladığım adam geldi.