Koltuğun kenarından başımı sarkıtmış Sebastian'ın banyodan çıkmasını bekliyordum. Benim isteğimle tıraş oluyordu çünkü bazen batıyorlardı.
Sonunda birkaç adım sesi duyup doğruldum. Yüzünü havluyla kuruluyordu. Bana baktığında gözlerinden gülümsediği belli oldu. Havluyu çekti ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Belden üzerinin açıkta olmasıyla biraz kızarsam da ellerimi yanaklarına götürmekten kendimi alıkoyamadım.
"Yumuşacıklar."
"Hazır mısın?"
Onaylar biçimde mırıldandığımda koltuğun üzerine bıraktığı kazağını üzerine geçirdi ve o montunu alırken ben de ayaklandım. Birkaç dakikaya evden çıkmıştık. Havalar bu günlerde iyice soğumuştu. Hatta yakında kar bekleniyordu.
Hoş ve sessiz bir yürüşün ardından mezarlığa varmıştık. Erik'i ziyaret etmeyeli epey olmuştu ve bu vicdanımın bana eziyet etmesine sebep oluyordu.
Benimle birlikte mezar taşının başına geldi. Gördüğüm manzarayla mutsuzca yere çöktüm.
"Birkaç ay önce getirdiğim yasemin çiçekleri, soğuğa dayanamamışlar."
Hafif bir tebessümle Sebastian'a döndüm.
"Benim favorilerim. Erik menekşeleri daha çok severdi."
O da benim yanıma çömeldi.
"Burada epey farklı bitkiler var."
"Elim boş gelmemeye çalışıyorum. Gördüklerinin hepsi farklı birer çiçek. Tabi çoğu öldü..Gül çalısı da alayım diyorum. Hem kışın ölmez hem de vakti gelince sürekli açar."
"Gayet güzel bir fikir."
Bir süre daha orada bekledik ve birlikte ayağa kalkıp çıkışa doğru adımladık. Eldivenli elimle elini tuttum ve ona biraz yaklaştım.
"Benimle geldiğin için teşekkür ederim."
Elimi bırakıp kolunu belime sardı.
"Erik'in, senin emin ellerde olduğunu bilmesi lazımdı değil mi?"
Gülümsedim ve soğuk kış akşamında ona biraz daha sindim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.