Sebastian karnımda olan dudaklarını boynuma doğru götürdü ve yanağımda bıraktı. Ardından elini karnıma götürüp hafifçe okşadı.
"Bu minik tümsek gördüğüm en şirin şey."
Bebeğimiz artık üç aylıktı. Gülümsediğimde yavaşça dudaklarıma yöneldi. Zevkle karşılık verirken dudaklarımız arasından konuştum.
"İşe gecikeceğiz."
Reddeder bir tavırla mırıldandığında ellerimi göğsüne koydum ve ondan ayrıldım.
"Hadi ama."
"Birazcık daha?"
Beni ikna etmek için yanağıma minik ama sesli öpücükler konduruyordu.
"Tamam, sadece birazcık."
O belimi kavrayıp beni öperken bizi durduran şey telefonumun sesi olmuştu. Ben ayağa kalkıp telefonu açarken Sebastian boştaki elimi tutuyordu.
"Seninki bugün ilk randevuyu almış. Geç kalma, susturamayız sonra."
"Benimki? Ah doğru. Tamam hemen geliyorum."
Telefonu kapattım ve dudağını büzen adama döndüm.
"Kalk hadi, gidiyoruz."
Yataktan kalktı ve çekmecede tişört ararken sordu.
"Seninki kim?"
"Küçük bir kız. Olması gereken aşıları var ama çok korkuyor ve ağlıyor. Öyle bir ses ki hastane inliyor resmen. Ben ise onu susturmayı başaran kişiyim."
"Nasıl susturuyorsun peki?"
"Onunla sohbet ediyorum. O sırada iğneyi hissetse de galiba ağlamayı arka plana atıyor."
Ben saçımı toplarken arkamdan sarıldı.
"Bebeğimiz ağladığında da onu böyle susturur musun sence?"
"Bebekle sohbet ederek mi?"
"Bazı bebekler laf sever."
"Olabilir ama o sırada işim varsa sana postalarım."
Duraksadığında kıkırdayarak yanağını öptüm.
"Hadi, geç kalacağız."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.