Sixty One

566 48 19
                                    

Erik ve ben parkta göl kenarındaki bir bankta oturuyor ve ördeklere ekmek atıyorduk.

Artık saçları yoktu. Dökülmeye başladıklarında kazıtmanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştü. Şu an başında siyah bir bere vardı.

Elimdeki ekmeği uzağa atmayı beceremeyince ördeklerden biri olduğumuz tarafa yaklaşmıştı.

"Erik şuna bak, çok şirin."

Ördeğe ilerlediğimde kaçmadı, ben de fırsattan yararlanıp tüylerini sevmeye başladım.

Erik bu sırada gülümsüyor ve beni izliyordu. Ona doğru baktığımda gülüşü hüzünlü bir hal almıştı.

"N'oldu?" Endişeyle sordum.

İki elini yüzüne bastırdı ve derince bir nefes aldı.

"Güzel anlarımızı mahvetmek istemiyorum ama..seni bir daha böyle göremeyecek olmam beni delirtiyor Melanie."

Hızla yanına gittim ve ellerini yüzünden ayırıp sıkıca sarıldım. Ağlıyordu.

"Özür dilerim..özür dilerim." dedi zayıflamış sesiyle.

Onu kendime bastırıp ensesini okşadım.

"Şş..biliyorum. İkimiz için de zor. Ama dayanmaktan başka çaremiz yok. Hadi bu düşünceleri atalım ve anın tadını çıkaralım. Gel benimle Erik, ördekleri sevelim."

Gözlerimdeki doluluğu engellemeye çalışırken geri çekilip bana güzel gülüşünü bahşetti.

Sonrasında ikimizde çimlere oturduk ve önümüze ekmek parçaları atıp ördeklerin gelmesini bekledik. Çok geçmeden bir tanesi karşımızda belirmişti. O ekmekleri yerken ürkütmemeye özen göstererek onu kucağıma aldım.

Erik kıkırdadı ve yeşil tüylerine sahip olan boynunu sevdi. Onun gülüşü benim için her şey demekti.

Ördek vaklayarak gitmeye çalışmadan önce epey keyifli dakikalar geçirmiştik.

Çimenlere uzandığında onu taklit ederek ben de yanına kıvrıldım.

"Bir hayvan olsaydın, hangisi olmak isterdin?" diye bir soru yöneltti.

"Herhangi bir kuş, tabi uçabilen türlerinden."

"Sevimli oldukları için mi?"

"Hayır, çok..özgür oldukları için."

~~

Vakit geceye yaklaşıyordu. Erik'in elini tutmuş sokakta, üniversiteye doğru ilerliyorduk. Eğer eski zamanlarda olsaydık başımı omzuna yaslardım ama şimdi zayıf vücuduna ağırlık vermek istemiyordum.

Çok geçmeden benim odama varmıştık. Ben onunkine gitmeyi önermiştim ama benim gibi kokan bir yerde uyumanın onun hoşuna gittiğini söyleyerek beni hem sevindirmiş hem de kızarmama sebep olmuştu.

Şimdi yatağımda yorganı üzerimize çekmiş öylece yatıyorduk. Kolunu başımın altına yerleştirmişti. İkimiz de tişörtlerimizi çıkarmıştık. Artık o kadar da fazla utanmıyordum ki zaten yatarken gözü vücudumda değil genellikle yüzümde olurdu.

Aklıma gelen düşünceyle anlık kaşlarımı çattım. Bu onun gözünden kaçmamıştı. Göğsünün üzerine bıraktığım elimi kavradı ve beni rahatlatmak istercesine narin bir öpücük bıraktı.

Yutkundum.

"Seni bir daha hissedememek..beni çok korkutuyor."

Kaşları çatıldı.

"Korkma. Ben hala buradayım." Elimi alıp göğsünün sol tarafına yerleştirdi. "Kalbim hala senin için atıyor."

Sağına dönüp kollarını bana sararak vücutlarımızı kenetledi. Başımı geri çektim ve dudaklarımı çenesine sonrasında da dudaklarına bastırdım. Ayrıldığımızda yüzüme baktı ve bu sefer engel olamadığım göz yaşlarımla karşılaştı.

Elini yanağıma koydu ve okşadı. Yaklaşıp alnımı öptü ve başımı tekrar göğüsüne yatırdı.

"Kötü şeyler düşünmek yok."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
I Need You | sebastian stanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin