"Elbette. Bu birbirimizi son görüşümüz değil. İngiltere'ye geri dönme fırsatım olursa kesinlikle yanına geleceğim."
Kollarını hafifçe iki yana açtığında ona sarıldım.
"Ya ben burada olmazsam." dedim çatallaşmış sesimle.
"Bunu düşünmek bile istemiyorum. Sen gidersen n'aparım ben Melanie."
"Üzülür müsün?"
"Tabiki üzülürüm. Üzüntüden kahrolurum."
Hafifçe gülümsedim.
"O zaman gitmem. Seni üzmek istemiyorum."
O da bana gülümsedi.
Boğazımdan hiç ayrılmayan yumru sertleşerek canımı acıtıyordu. Ona o kadar çok bağlanmıştım ki. Şimdi kim bana sarılıp kollarında uyutacaktı? Kimin kokusu beni rahatlatacaktı?
Kolları benden ayrıldı ve ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıktığında ona bakıp buruk bir gülümseme verdim. Ondaki de pek neşeli sayılmazdı.
Yatakhaneye gittim ve kendimi yatağa attım. İşte o zaman serbest bıraktım içimde zorlanarak tuttuğum göz yaşlarını. Sinir ve üzüntünün etkisiyle bağırmamak için tırnaklarımı etime batırdım. O kadar sert batırdım ki kanamışlardı.
Kanın yatağa sürülmemesi için ayağa kalktım ve banyoya gidip kanayan yerleri temizlemeye başladım.
Bu sırada gözüm aynadaki görüntüme takıldı. Kaşları çatılmış, gözleri şiş, suratı kıpkırmızı olan bir kız. Ne kadar da berbat görünüyordum. O beni böyle görmeyi istemezdi. Bu yüzden yüzümü de yıkadım ve ağlamamak için kendimi sıktım.
Tekrar yatağıma yattım ve bana sarılmış kolları hayal ederken uyuya kaldım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.