12.Bölüm✔️

46.9K 2.4K 956
                                    

İyi okumalar dilerim.

🇹🇷VATAN AŞKI DİYE HASTALIĞIMIZ VAR. ALLAH ŞİFA VERMESİN...🇹🇷
(AMİN)

______

"Yiğit! Yardım eder misin?"

Günün ayması ile uyanmış, bir çift kömür karası göz ile karşılaşmıştım. Günüm, önceden böyle aymamıştı. İçimin festivalden farkı yokken dışım tek bir ifade içindeydi. Yiğit yataklarımızı topluyor ben ise kahvaltı hazırlıyordum. Ama bir şey eksikti. Boyum tabakları almaya yetmiyordu. Kısa da değilim oysaki.

"Geldim." dedi Yiğit. Gülümsedim. Parmağımın ucuyla en üst raftaki tabakları gösterdim. "Onları alamadım." Gülecek gibi oldu ama hemen vazgeçti. Elini uzatıp tabakları aldı. "Teşekkür ederim." dedim. "Rica ederim Minik Umay." dedi. "Ben minik değilim. Bir seksen boyum var benim." dedim. "Benim için miniksin." dedi.

"Boyun kaç?" diye sordum.

"İki metre iki santim." dedi. Uzun görünüyordu ama bu kadar da beklemiyordum.

"Yarın gel elektrik direği olarak işe başla." dediğimde kahkaha atmıştı.

"O halde sen de üzerime konan minik kuşlardan olmalısın." dedi.

"Üzgünüm direk bey, elektriğiniz beni çarpar." dedim.

Gamzelerini belli eder gibi gülümsüyordu. "Bitti benim işim." dedi. "Benim de bitti." dedim. Tabakları masaya yerleştirip çaydalığı ocaktan aldım. Dolaptan limonlu maden suyu çıkarıp kahvaltı sofrasına oturdum. "Ellerine sağlık." dedi ekmeğini omlete bandırırken. "Afiyet olsun." dedim. Maden suyunu elimden düşmüştü ama kırılmamıştı. Yerden alıp çatal yardımıyla kapağını açtım. Keşke yapmasaydım.

Şampanya gibi bir gösteri yaşatmıştı. Yiğit'in yüzüne baktım. Şok içinde bana bakıyordu. Maden suyu başımdan aşağı her yere sıçramıştı. Dudaklarımı yalayıp kıkırdadım. Yiğit ise gülmek ve gülmemek arasında gidip geliyordu. "Portakallı maden suyu oldu." dedi. "Ha ha ha. Gülmekten öldüm." dedim. Güldü. "Duş alsan iyi olacak." dedi. "Bencede." deyip kalktım. Saçlarımdan damlalar akıyordu.

Yiğit benim için beyaz bir tişört çıkarıp mutfağa geri dönmüştü. Duş başlığını saçlarıma tutup iyice yıkamıştım. Birgün normal bir insan gibi yaşaydım şaşırırdım zaten.

Temizlendikten sonra kurulanıp kıyafetlerimi giydim. Saç kurutma makinesininin fişini prize takıp başımı eğdim. Saçlarım aşağı doğru sarkmıştı. Makine ile yakın temasa girdiler. Hemde fazla yakın temas.

Allah'ım yeter. Birazdan oturup ağlayacağım.

Saç kurutma makinesi ile saçlarım birbirine girmişti ve bir türlü çözemiyordum. "Yiğit!" Neden tüm saçma şeyler benim başıma gelir ki? Neden?

İmdat!

İmdat kere imdat!

Odanın kapısı açıldı. Başımı kaldırdım. Yiğit eliyle yüzünü kapatmış benimle göz teması kurmuyordu. "Yardım eder misin?" dedim, küçük bir çocuk gibi. Ellerini yüzünden çekti. Başka bir yöne bakıp nefes aldı. Yüzü kızarıyordu. Kaşlarımı çattım. Göz göze geldik. Ve dayanamayıp kahkaha atmaya başladı. "Nasıl başardın? Uğraşsan bu kadarını beceremezsin." Omuz silkip başımı eğdim. Çok kısa bir süre sonra yanıma yaklaşıp beni kurtarmıştı.

Sandalyeyi yanıbaşıma çekip oturttu. Saçlarımı kuruttu. Aynadaki yansımamızdan onu izliyordum. Arada gülüyor ama gözlerini asla saçlarımdan ayırmıyordu. İyice kurttuktan sonra aynadaki yansımama baktı. "Bir şey yapmak istersen bana söyle olur mu? Sürekli bir yakın temas kurmana gerek yok." dedi, alay eder gibi. Ters ters baktım. Ayağa kalkıp odadan çıktım. Mutfağa girdiğim gibi telefonum varlığını belli etmişti. Arayan dedemdi.

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin