20.Bölüm✔️

39K 2.1K 708
                                    

Keyifli okumalar dilerim.

_____________

Albay'ın odasına sırasıyla girmiştik. Birkaç üst rütbeli komutan da vardı. Anlaşılan durum ciddi. Hepimiz aynı anda selam verip dizildik.

Bizim Albay, masasından kalkıp Yiğit'in karşısına geçti. Durum benlik değilse sorun yok demektir. "Bozkurt!" Albay'ın keskin sesi yankılanmışlatı. "Emredin komutanım!" Bozkurt bildiğimiz gibi. "Artık üsteğmen değilsin." Albay, Yiğit'in rütbelerini sökmüştü. Kaşlarım havalanmıştı. Karşıma bakmam gerekirken Albay'a bakıyordum.

Rütbeleri masanın üzerine bırakıp ellerini Yiğit'in omuzlarına koydu. "Bozkurt'a yüzbaşı rütbesi daha çok yakışacak." Üç yıldızın olduğu yeni rütbeleri takınca dudaklarım iki yana kıvrıldı. Önüme döndüm.

"Sağolun komutanım!"

Komutanların Yiğit'i tebrik etmeleri ve bizimle de alay etmeleri bitince odadan çıkmıştık. Ters bir durum sanıp korktuysak ne olmuş yani? Ne var bunda? Neresi komik?

"Hayırlı olsun kardeşim." Okan Yiğit'e sarıldı. "Ya sen büyüdün de yüzbaşı mı oldun?" Yiğit, Ömer'e önce ters ters baktı hemen sonrasında gülmüştü. Ayak ucumda yükselip Yiğit'in omuzundaki hayali tozları temizledim. "Tebrik ederim, yüzbaşım." Gülümsedi.

Okan ve Ömer önde biz arkalarında ilerliyorduk. "Hazır işimiz yokken ben bebeği görmeye gidebilir miyim, yüzbaşım?" dedim. "Ne bebeği?" dedi Okan. "Ne ara yaptınız lan?!" Ömer'in dudakları arasından çıkan kelimelerden sonra Yiğit ile olduğumuz yere mıhlanmıştık. "Sen kapıda beni bekle Umay. Hemen geliyorum." Ömer bana bakıp kaşlarını kaldırıp indiriyordu. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Bekliyorum dışarıda." deyip yanlarından uzaklaştım.

Bahçeye inip yüzümü kapıya döndüm. Yaklaşık altı dakika sonra Ömer arka taraftan çıkmıştı. Kaşlarım havalandı. "Nerden çıktın sen?" Bordo beresini düzeltip gülümsedi. "Ya kendin atlarsın ya da ben seni fırlatırım dedi. Ben de kendim atladım." Kendime engel olamayıp kahkaha attım. "İyi misin? Bir şeyin yok değil mi?" Başını iki yana salladı. "Ben iyiyim ama senin bunu gülerek sorman hiç iyi değil." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Pardon." Omuz silkip komutanlık binasına girdi.

Kısa bir süre sonra Yiğit gelmişti. "Beraber gidelim." Yüzümde hâlâ Ömer sayesinde oluşan gülümseme vardı. "Olur." Gülümsemişti. "Niye gülümsüyorsun?" Çıkışa doğru ilerliyorduk. "Ömer'e." Göz devirmişti. "Manyak adamda ne buluyorsunuz anlamıyorum?" Kızlara sormak lazım?

"Bana sorarsan eğer; dürüst, komik, yakışıklı ve tatlı biri. Komik oluşu da bilerek yaptığı bir şey değil. Doğuştan galiba. Kendisini çok severim." Omuz silkmişti.

Yiğit'in arabasına bindik. Emniyet kemerimi takıp dikiz aynasından saçlarımı düzelttim. "Rütbenin yükseleceğini biliyor muydun? Çünkü şaşırmadın." Arabayı çalıştırmıştı. "Bu aralar bekliyordum." Darısı başıma.

Çalan telefonum ile cebimden çıkarıp arayan kişiye bakmıştım. Öykü arıyordu. Aramayı kabul edip kulağıma yaklaştırdım.

"Senin uyuman gerekiyordu? Bir şey mi oldu?"

"Ocağın üzerindeki tencerede birkaç adet yaprak sarma var. Nerden çıktı bu?" Kabın içine girmemişti.

"Ben yaptım." Gülümseyerek söylemiştim.

"Umarım kimseye yedirmemişsindir." Suratım asılmıştı.

"Neden?"

"Hangi nedeninden bahsedeceğimi bilemedim. Şekerli. Yarısı çiğ, diğer yarısı yanmış. Nasıl başardın çok merak ediyorum. Çünkü yapmak istesen yapamazsın." Göz ucuyla Yiğit'e baktım. Yola bakıyordu.

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin