8.Bölüm✔️

53.4K 2.6K 1K
                                    

İyi okumalar dilerim.

__________

Gülümseyerek sağ tarafıma dönüp gözlerimi açtım. Karşımda bir çift kara göz görünce hâlâ gülümsediğimi farkettim. Bir an irkilip geri çekilmek isterken yer ile buluşmuştum.

"Umay?" Dudaklarımı büzüp kalçamı sıvazladım. "İyi misin?" dedi Yiğit. Ranzanın tek katlı olduğuna mı sevinsem, canımın acıdığına mı üzülsem, bilemedim.

Yiğit, gamzelerini sunmuştu. Gülmemek için alt dudağını ısırıyordu. "Komik mi?" dedim, ters bir ifadeyle. "Yüz ifaden komik." dedi ve elini uzattı. Kaşlarım çatık bir şekilde eline baktım. Odanın kapısı açıldı. "O ses neydi?" diye sordu Okan. "Komutanım neden yerde oturuyorsunuz?" dedi Ömer. Ayağa kalkıp gülümsedim. Ardından somurttum. "Çünkü yataktan düştüm." Yiğit'ten kıkırdama sesleri gelince dudaklarımı büzdüm. "Yapma öyle." dedi, fısıldayarak. Omuz silktim. "İyi misiniz?" dedi Okan. "Sorun yok. Siz çıkın. Üzerimi değiştirip geliyorum." dedim.

Okan ve Ömer çıkınca Yiğit'e döndüm. "Sen çıkmayacak mısın?" Kendi yatağının üzerinden askeri gömleğini aldı. "Hazır değilim." dedi. Yani çıkmayacaktı.

Gömleğinin düğmelerini iliklerken bana döndü. "Uykunda gülümsüyordun." dedi. "Olabilir." dedim. "Ne gördün rüyanda?" dedi. Bilmesine gerek yoktu. "Hatırlamıyorum." dedim. Bir an gözü ayaklarıma kaydı. Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Neye gülümsediğini merak ettiğim için ayaklarıma baktım. Pembe, ayıcıklı çoraplarım ile bakıştık.

"Çoraplarım kirlenmişti. Bunu giymek zorunda kaldım." dedim, utanarak. "Güzelmiş." dedi. Gülümsedim. "Teşekkür ederim." dedim.

"Bu arada günaydın." dedi. "Ve yalnız değilsin." diye devam etti. Kömür karası gözlerine baktım. Karşımdaki adam gerçek miydi?

Ne diyeceğimi bilemiyordum. "Günaydın." diye fısıldadım. "Sana da bir şey söylenmiyor, güzelim. Hemen kızarıyorsun." dedi. Kaşlarım havalandı. "Güzelim mi?" dedim. "Şey..." dedi. "Ağız alışkanlığı." Kaşlarımı çattım. "Herkese güzelim mi diyorsun?" Niye sinirlenmiştim? "Okan ve Ömer'e. Başka insan yüzü görmüyorum." dedi. Omuz silktim. Yatağın üzerine oturup postallarımı giydim. Bileğimdeki tokamı çıkarıp saçlarımı gelişigüzel topladım. Dış fırçamı ve havlumu almak için dolaptan sırt çıntamı çıkardım.

"Nereye?" dedi Yiğit. "Ihtiyaçlarımı gidereceğim." dedim. Odadan yalnız çıktığımı düşünmüştüm ama değilmişim. Yalnız değilsin demişti ama bedeninin de yanımda olması gerekmezdi.

Er'lerin yanından geçerken hazır ola geçip selam veriyorlardı. Yiğit, birkaç adım arkamdaydı. Banyo ve tuvaletler biraradaydı. Kapı koluna tutunup açtım. Tüm gözler bize dönmüştü. Buraya da merhaba diyerek girilmez ki. Gülümseyip girdim. Lavabonun karşısına aynadan kendime baktım. Diğer askerlerin de yansımalarını görebiliyordum.

"Hadi boşaltın burayı!" dedi Yiğit, sert bir sesle. Yaklaşık on saniye içersinde tüm askerler gitmişti. Diş fırçama, macunu sıkıp dişlerimi fırçalamaya başladım. Aynadan Yiğit'e bakıyordum. Kollarını göğüs hizasında bağlamış, beni izliyordu. "İşinizden alıkoymayayım." dedim boğuk bir sesle. Ağzımın içi köpük doluydu. "İşim yok." dedi. Gözlerimi yansımasından çekip işime devam ettim.

Yüzümü bol suyla yıkayıp havlu yardımıyla kuruladım. Elimdekileri Yiğit'e uzattım. İtiraz etmeden almıştı. Tuvalet kapısını açtım. Omuzumun üzerinden kara gözlere baktım. Bana doğru dönmüştü. "Buraya da gir istersen." Tövbe tövbe. Kaşlarını çattı. Sonra gülümseyip dışarı çıktı. Deli galiba.

İhtiyaçlarımı giderdikten sonra odaya dönmüş, üzerimi giyinmiştim. Bordo beremi başıma geçirip odadan çıkmıştım. Yemekhaneye doğru ilerliyordum.

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin