LXXVIII. Ceza & İnançsızlık

5.9K 384 34
                                    

Claude salonda elindeki küçük deftere bir şeyler karalarken, kendimi onun yanına attım. ''Ne yapıyorsun?'' Henüz yeni yaralanmasına rağmen, buna hiç dikkat etmiyordu. Kendine karşı acımasızdı.

''Grafik çıkarıyorum. Kuğu şehrinde fazla kaybımız olmamış, hatta iyi bile sayılabilir.'' Kısa bir süre önce takmaya başladığı gözlüklerini çıkarıp koltuğun kenarına koydu. Dediklerini biraz düşünüp, memnun bir tavırda başımı salladım.

''Finn, Andrew'ın benimle görüşmek istediğini söyledi,'' dedim kafamı dizlerine koyup bedenimi koltuk boyunca uzatmadan önce. ''Hiç havamda değilim. Benim yerime görüşmeye katılmaya ne dersin?'' Sorumluluğumu Claude'a satmayı denemiştim ama kabul etmeyeceğini tahmin edebiliyordum. Bu konularda tek başıma olmam gerektiğine inanıyordu.

''Daisy, bunu konuştuk.'' Uyaran ses tonu kulaklarıma dolduğunda, ofladım. Uğraşmam gereken onca şeyden kendime vakit ayıramamak beni öldürüyordu.

Kollarımı göğsümde çaprazlayıp, gözlerimi kapattım. ''Diğerleri nerede?'' İsteksizce sorduğumda, iç çekti. Claude benim için çok şey yapıyordu ve onun da en az benim kadar dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anlamak zor değildi.

''Kai ve Aleah, New Orleans'ı kontrol etmeye gittiler ve-'' Lafını tamamlamasına fırsat bırakmadan, ok gibi yerimden doğruldum.

''Ne yapmaya gittiler dedin?'' Yanlış duyduğumu umarak, yeniden sordum. Claude dudaklarını birbirine bastırıp, sessizlik içinde bana bakmaya devam etti. Buna kızacağımı biliyordu, ki kızmıştım da.

''Kai'ye bunu yapamayacağından ve Aleah'a da senin ne kadar kızacağından bahsettim. Onlar yalnızca-'' Elimle onu susturup, sakinleşmeye çalıştım. Aleah'ın benden izinsiz böyle bir şey yapmış olmasına inanamıyordum. Sürümden biri, benim iznim olmadan şehirden dışarı çıkamazdı.

''O hanımefendi buraya geri döndüğünde iyi bir ceza çekecek.'' dedim kendimden emin bir ses tonuyla. ''Hatta vazgeçtim. Onu görmek bile istemiyorum. Söyle giriştekilere, şehre alınmasın.'' Yerimden fırladığım gibi, yukarı çıkmak için merdivenlere adımladım. Claude kararım karşısında şaşırmış gözüküyordu.

''Sen ciddi misin?'' diye sordu, onaylatmak için. Böyle bir şeyi beklemediği belliydi ama Aleah'ın bir an önce kendine gelmesini istiyordum ve vazgeçmeyecektim.

''Elbette ciddiyim. Benden habersiz gidebiliyorsa, sonuçlarını da göze almış demektir.'' Merdivenin bir ya da ikinci basamağındayken, bir anda birinin beni kavradığını hissettim ve göz kırpmamla, kendi odamdaydım.

''Bu kabaydı.'' diye uyardım, Kral'ı. Claude'un cevabını duymama bile zaman tanımamıştı. Karşımda ufak, suçlu çocuklar gibi kıkırdayıp yaptığı hatayı bastırmaya çalıştı.

''Binlerce yılım lanet nezaket kurallarına uymakla geçti. Artık umrumda mı sanıyorsun?'' Bakışları gözlerimden dudaklarıma kaydığı anda, arkamı dönüp uğraşacak bir şeyler aradım.

''Odayı toplamalıyım. Çık haydi.'' Hızlıca söylediğimde, yavaş adımlarla önüme geçti. Az önceki alaycılığından eser kalmamış, çatık kaşlarla bana bakıyordu. ''Yatağı toplayacağım.'' Ona yeniden arkamı dönecekken, omuzlarımdan tutup bunu engelledi.

''Daisy, dudağın patladı diye seni sevmeyecek değilim.''  Yalnızca dudağım değil, yanağıma doğru da oldukça belirgin bir morluk vardı. Makyaj malzemeleri bir yere kadar kapatabiliyordu ve elimden daha iyisi gelmezdi. ''Sana kanımdan içmeni önerdim.'' diye hatırlattı.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin