XCIV. Kırmızı çizgi & Ruhlarını satanlar

5.2K 336 29
                                    

''Daisy, kendine gel.'' diye fısıldayan hafif bir ses ulaştı kulaklarıma. Gözlerimi korku ve endişeyle araladım, refleks olarak Adrian'ın bana uzanmaya çalışan elinden kaçtım. Ani tepkime karşı ilk önce geri çekilip bana birkaç saniye tanımasının ardından, iki bileğimden tutup beni yeniden eski yerime çekti. ''Beni duyabiliyor musun?'' diye sordu, merakla.

Hala şaşkınca etrafa bakınırken, belli belirsiz başımı salladım. Ona güvenebileceğimi belirtir şekilde beni doğrultup, başımı göğsüne yaslamamı sağladı. Pek rahat bir pozisyon olmasa bile, en azından tamamen gerçekti ve bundan hiçbir şeyden emin olmadığım kadar emindim.

''Hepsi birer kabus muydu?'' diye sordum, o terden alnıma yapışmış saçlarımı yüzümün önünden çekerken. Bir gecede bu kadarı fazlaydı ve kalbim hala deli gibi atıyordu. Nefeslerimin henüz yeni yeni düzene girmiş olmasına karşılık, daha rahat konuşabiliyordum. Buna rağmen, üzerime geçmek bilmeyen bir yorgunluk ve sıkıntı çökmüştü.

''Öyleydi.'' Cevabını kısa tuttu, ve etrafıma sarmış olduğu kollarını biraz daha sıkılaştırdı. Benim hakkımda endişelendiğini anlamak çok zor değildi, ve bu kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu. En kısa sürede kendimi toparlamalı, onu uğraştırmayı bırakmalıydım.

''Berbattı,'' diye yakındım, karnının üstünden tişörtüne tutunarak. ''Öyle şeyler gördüm ki, hepsi gerçek gibiydi. Delireceğimi, kafayı yiyeceğimi sandım.'' İçimdekileri dışarı dökmenin yükümü biraz olsun hafifleteceğini umuyordum. Adrian'a her şeyi anlatabilirdim, buna sonuna kadar güveniyordum.

''Biraz bahsetmek ister misin? Zaten uykum yoktu.'' diye önerdiğinde, onu sesimi çıkarmadan onayladım. Beni kendinden kibarca iterek, sırtımı yatak başlığına yaslamamı sağladı. Oturduğu yerden aceleci olmayan hareketlerle kalkıp, üzerindeki tişörtü tek seferde çıkarıp bir kenara attı. Yatağın etrafından dolanıp diğer tarafa geçti ve çarşafların altına, yanıma girdi.

Aşağıya doğru kaykılarak, sırtüstü yattım. Tek kolunu başının altına destek yaparak yan şekilde bana döndü ve boşta kalan eliyle yanağımı okşadı. Gözleri anlatmamı bekler şekilde benimkilere kitlendiğinde, dudaklarımdan dışarı titrek bir nefes kaçtı.

''Aiden'ı gördüm,'' Kararsızca söylediğimde, başıyla onaylayıp devam etmemi bekledi. Yüz ifadesinde herhangi bir değişim olmamış, kızmamış ya da sinirlenmemişti. ''Seninle ileride olmasını düşündüğümüz hayatı yaşıyordum fakat siz rolleri değişmiş gibiydiniz. Yanımda o yatarken uyandım.'' Yanağımdaki eli durdu, ve başını bana doğru eğerek dudaklarını dudaklarıma birkaç saniye için değdirdi.

Geri çekildiğinde, elini saçlarıma doğru kaydırarak onları parmaklarıyla taradı. Sertçe yutkundum, ve devam etmek içi hazırlandım. ''Sonra, ondan kaçmaya çalıştım. Koridorda Claude'a rastladığımda, bana tecavüz etmeye çalıştı. Hiç o kadar çaresiz ve hayal kırıklığına uğramış hissettiğimi hatırlamıyorum.'' Gözlerimi kırpıştırıp, düşüncelerimi toparladım ve hepsini zihnimde belirli bir sıraya koydum.

Dudakları alnıma değdi ve bir süre orada kaldı. Hala, hiç ses çıkartmadan dinliyordu beni. Vücudumu döndürüp, yüz üstü yattım. Ellerimi yastığın altından geçirdiğimde, Adrian'ın tüm dikkati hala üzerimdeydi. "Onu öldürmek zorunda kaldım. Claude'u öldürdüm." Ses tonum alışık olunandan çok uzakta, pişmanlık doluydu. Kabus bile olsa, Claude'u öldürdüğümü görmek beni fazlaca yıpratmıştı. Kral başını anlayışla salladı.

"Sonra Kai ve Aleah'ı gördüm. Çıldırmış gibi kahkaha atıyorlar, odaya yayılmış cesetleri yiyorlardı. İnsanlıktan çok uzaktaydılar." Gözlerim onun bakışlarının etkisi altından çıkarak, belli bir noktaya odaklandı. Anlatırken tümünü tekrar yaşıyormuş gibi hissediyordum ama bitirdiğimde hepsinden kurtulacağımdan emindim.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin