LXII. Tehlike & Virüs

6.1K 378 23
                                    

Aleah Kai'yle, ben ise Claude'la konuşurken, Adrian sadece bizi dinlemekle yetiniyordu. Kafamı ne zaman ondan tarafa çevirsem, bana bakan bakışlarıyla ve gülümsemesiyle karşılaşıyordum. Yaptıklarımı birkaç günde unutmasını beklemesem de, en azından bunu denediğini görüyordum.

Pişman olduğum rahatça söylenilebilirdi, ama o zaten bunun farkındaydı. Onun gibi birini ilk gördüğünüzde, böylesine anlayışlı biri olacağını tahmin edemezdiniz. Beni her zaman şaşırtmayı başarıyordu.

''Efendim, Doktor Liam yakalanmış.'' Nolan'ın sesi odaya yayıldığında, herkes konuşmayı kesti. Liam çok uzun süredir vampirlerden kaçıyordu ve yakalandığı zaman hayatta kalmasının mümkün olmadığı herkesin bildiği şeylerdendi.

Sessizlik odayı hakimiyeti altına alırken, Adrian'ın yüz hatları sertleşti. Koltuktan kalkacağı sırada, onu durdurdum. ''Onunla konuşmama izin ver.'' Muhtemelen Adrian, Liam'ın söyleyeceklerini dinlemeyecekti bile. Oysa ki ben Liam'ın geçerli nedenleri olduğuna inanıyordum.

''Bunun dışında kalman gerek.'' Sesi sert ya da keskin olmasa bile, uyarıcıydı. Kesinlikle bunun peşini bırakmayacaktım.

''Kısa sürecek.'' Onu ikna etmeye çalışırken, herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Başaracağımı biliyordum. Kabul edecekti.

''Tamam,'' dedi derince nefes verirken. ''Ama onunla yalnız kalmayı aklından bile geçirme.''

Onu hafif bir baş sallamayla onaylayıp, arkasından takip ettim. Henüz kapıdan çıkmadan Kai de ayaklanmıştı ki, Adrian onu fark ettiğinde durdu. ''Burada kal, Nolan zaten bizimle olacak.''

Herkes zaten yeterince gergin değilmiş gibi, bu sözler daha fazlasına neden oldu. Adrian, Kai'yi buraya çağırmakla onu affettiğini göstermek istememişti. İstediği şey, Aleah'a sürpriz yapmaktı.

O an için, Kai'ye ilk defa üzüldüm. Yine de, buna ayıracak ya da bunu düşünecek zamanım yoktu. Bu yüzden, ağzımı kapalı tutmayı tercih ettim.

***   ***   ***

''Lütfen sakin ol,'' dedim arabadan indiğimizde. ''O bir insan''

Ona hatırlatıyordum, çünkü göründüğünden daha sinirli olduğu hissedilebiliyordu. Eğer ona zarar vermeye kalkışırsa, Adrian'ı durdurabileceğimden emin değildim. Vampirdi, ve dolayısıyla benden hızlı hareket ediyordu.

Cevap vermek yerine alnımdan öptüğünde, bir şey dememe kalmadan boş binanın girişine ilerlemişti bile. İç çekip, ona yetiştim.

Yıkık dökük yerde, fareler kol geziyordu. Pis ve temizlenmemiş bu yer, bir yandan da ürkütücüydü. Muhtemelen, uzun süre önce boşaltılmış bir şirket binasıydı. Güvenli gelmiyordu ama girmekten başka seçeneğim de yoktu.

Arkamızdan diğer vampirler gelirken, Adrian'ın kolunu tuttum. Bu poliscilik oyununa bayıldığım yoktu. Bir an evvel Liam'la konuşup, eve dönmek istiyordum.

Uzun koridorlar geçip birkaç kat merdiven çıktığımızda, nihayetinde Liam'ı görme şansı yakaladım. Tahmin ettiğimin aksine elleri, ayakları ya da ağzı bağlı değildi. Yalnızca oturuyordu. Büyük odadaki tek eşya olan eski sandalyede, başında iki vampir dikilirken oturuyordu.

Beni gördüğünde, gözleri genişledi. Adrian'a bakmamıştı bile. Onu ancak benim kurtarabileceğimi biliyordu.

''Tamam,'' dedi Kral kollarını göğsünde birleştirmişken. ''Oyun bitti, Doktor. Nasıl hissediyorsun?'' Sakince sordu. Ses tonu benim bile tüylerimi ürpertmişken, dikkati Liam'ın üzerindeydi.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin