XLII. Misafir & İşbirliği

9.9K 509 21
                                    

Daisy'nin bakış açısından,

''Bayan Deeper, misafiriniz geldi. Salona geçebilirsiniz.''

Vampir odamdan çıktığında, aynada kendime son kez baktım. Sarı saçlarımı kendi haline bırakmış, üzerime oturan siyah bir elbise giymiştim. İddialı, fakat muhafazakar görünüyordu.

Topuklularımın çıkarttığı sesler eşliğinde, salona girdim. İşte oradaydı. Elinde fotoğraf makinesiyle, etrafa bakınıyordu. Kendimi kıkırdamaktan alamadım. Hafifçe öksürük sesi çıkarttığımda, göz göze geldik.

Mavi gözleri, kemikli yüzüyle büyük bir uyum içerisindeydi. Onu baştan aşağıya kısaca, tekrar inceledim. İri yapılı vücudu, salaş bir giyim tarzı vardı. Buna rağmen, iyi görünüyordu. Yirmili yaşlarında olduğu belliydi ve bunun hakkını oldukça veriyordu. Yüz ifadesi sinsiydi ama kötü göründüğü söylenemezdi. Aksine, ona oldukça hoş bir hava katmıştı.

''Başlayalım mı?'' diye sordum, olacak olanı geciktirmeden. Sabırsızlanıyordum ve bir an önce başlamamızın yanlısıydım. Bu, Aiden'ı ikinci görüşümdü. İkinci kez, onu bu eve, fotoğraflarımı çekmesi için çağırmıştım.

İlk önce, hiçbir şey söylemeden bana bakmayı sürdürdü. Daha sonra gülümsedi, ve ''Elbette.'' dedi. Makinesini boynundan çıkarmış, bir şeyler ayarlıyordu. Kapının önünden, salonun iç tarafına doğru yürürken, ikimiz de sessizdik.

''İlk önce nasıl başlamak istersiniz? Bu sefer vermek istediğiniz imaj ne yönde?'' Yeniden bana bakıp sordu. Aslında, daha önce bunun hakkında düşünmemiştim. Yine de, kendi kişiliğimi yansıtmasını istiyordum. Afrodit'in Elçisi'nin kişiliğini.

Geçen seferi düşündüm. İki gün önceki fotoğrafların konusu, Güç ve Öfke'ydi.

''Seksi, ve kendine güvenen.'' Kararlılıkla söyledim. Bakışları ışıldadı. Hiçbir şey söylemeden, yalnızca başıyla beni onayladı.

Makinesinde birkaç ayarlama daha yaparken, koltuğa yöneldim. ''Hayır,'' diye durdurdu beni. ''Masaya oturun, lütfen.''

Omuz silkip, masaya yöneldim. Kendimi kaldırarak geniş masaya oturduğumda, nihayet işi bitmişti. ''Yana dönünün. Ellerinizi arkaya koyun, evet, bu şekilde harika.'' O sırada flaş patladı ve gözlerimi kırpıştırdım. ''Tekrar.'' diye uyardı beni. ''Başınızı hafif öne eğin, evet, tam olarak bu şekilde.'' Bir flaş daha patladı.

Bunu sevmiştim. Gerilmiyordum. Aslında, oldukça rahat olduğum bile söylenebilirdi. Birbirini kovalayan saatler boyunca, yüzlerce fotoğrafım çekilmişti. Hepsini görebilmek için sabırsızlanıyordum.

***   ***   ***

En sonunda kendimi koltuğa attığımda, Aiden da tam karşıma oturdu. Fotoğrafları gözden geçirirken sırıtıyordu. ''Hey, ben de görmek istiyorum!'' diye itiraz ettim.

''Benim için bir poz daha verirsen, neden olmasın?'' Bakışlarında, değişik bir duygu vardı. Etkilenmiş gibiydi. Baştan çıkarmaya çalışırmış gibi.

Ona davetkar, fakat mesafeli bakışlarla karşılık verdim. ''Nasıl bir poz?''

Sırıtışı genişledi. Fotoğraf makinesini yeniden boynuna takıp, ayağa kalktı. Yanımdan geçerken uzattığı eli tuttum ve beni boş duvara kadar götürmesine izin verdim.

''Şimdi ne yapmalıyım?'' Alayla sordum. Benimle dalga mı geçiyordu? Tüm bunların amacını anlamakta zorlanıyordum.

Elleri beklemediğim bir anda belime yerleştirerek beni duvara itti. Sırtım duvarla buluşur buluşmaz, hemen önümdeydi. Bu kadar yakın olmamızın planlanmış olduğunu tahmin ettim. O kadar belliydi ki, karışmıştım. İtiraz etmeme bile vakit tanımadan, kollarımı kaldırıp başımın yanından duvara yapıştırdı. Tehlikeyi seziyordum. ''Kimsin sen?'' dedim zar zor konuşarak.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin