XVI. Kan & Kurtarılış

14.1K 690 21
                                    

Laboratuvarın kapısını neredeyse kırarak açtım. Ben sert adımlarla Liam'a doğru yaklaşırken, o ise aramızdaki mesafeyi olabildiğince, elinden geldiğince çoğaltmaya çalışıyordu. Göz ucuyla, vücuduna bağlı birçok kabloyla hareket etmeden yatan Daisy'e baktım. Kalbi her an duracakmış gibi ritimsiz ve ağır atıyordu.

Birkaç saniye içinde, Liam'ı yerden yaklaşık bir karış yüksekte tutuyordum. ''Ona ne yaptın?'' diye tısladım.

İki eliyle, yakasını tuttuğum elime sıkıca yapıştı. Onu aniden yere bıraktığımda, beklemediği hareketimle tökezledi. O kadar öfkeliydim ki, içimdeki alevleri her yere saçmak istiyordum.

''B-ben, özür dilerim efendim. O sadece-'' Liam kekeleyerek konuşurken ya da konuşmaya çalışırken, bunun hiç yardımı dokunmuyordu. Daisy'nin kalp atışları yavaşlarken, soluk alış-verişi kulağıma daha hafif gelmeye başlamıştı.

Gözlerimin ateş kırmızısına döndüğünü tahmin edebiliyordum, çünkü Liam korkak bakışları ardında sertçe yutkunmaya ihtiyaç duymuştu. ''Ona ne yaptın?'' diye tekrarladım yeniden. Sesim derin ve ölümcüldü. Liam, çoktan terlemeye başlamıştı bile.

''Sadece bir şeyler deniyordum, fakat görünen o ki, vücudu kanınızı tamamen dışarı atmamış. Ona verdiğim madde, olması gereken etkiyi göstermedi.''

''Senin icabına daha sonra bakacağım.'' Önümdeki aletlerle dolu masayı hızla iterken söyledim.

Bu odada ölen onlarca kişi varken, şimdi neden bu kadar önemsiyordum?

''O-ona kanınızdan vermelisiniz. Madde, az miktardaki vampir kanının bileşiğini bozdu fakat daha fazlası içinde kaybolacaktır.''

Saniyeler içinde, bileğimde kanın çıkabileceği bir yol açmış, Daisy'nin içmesini sağlamaya çalışıyordum. Yalnızca birkaç damla içebilirse, gerisi zaten kendiliğinden gelecekti.

''Daha merkezi bir yer olmalı. Kanın daha yoğun ilerlediği.'' Liam'ın sesiyle okkalı bir küfür savurdum ve yan tarafımda elime gelen makasla şah damarımda derin bir yara açtım. Kan boynumdan hızla süzülürken, Daisy'nin başını kaldırıp kanı içmesini, tadını alabilmesini sağladım.

Pes etmek üzereydim ki, yumuşak bir elin yanağımdaki dokunuşunu hissetmemle kendini biraz daha bana yaklaştırdı. Kan tadını almıştı ve kalp ritmi düzelmeye, eski haline dönmeye başlıyordu. Derin bir nefes alarak, ne zamandır saçlarında dinlendirdiğimi fark etmediğim elimi yavaşça ondan çektim.

Liam'la göz göze geldiğimizde, hala terliyordu. Ona çıkmasını işaret ettiğimde, biraz olsun rahatlamış gibiydi.

Daisy'nin diğer seferki gibi komik bir hayal görmesini engellemek adına kendimi ondan ayırdım. Oturur şekilde durmakta zorlanıyordu, bu yüzden hastane yatağının soğuk demirlerine tutundu. Gözleri süzgündü ve rengi de bir hayli solmuştu. Başı istemsizce göğsüme düştüğünde, yabancı ve tanımlayamadığım bir his tüm vücudumu ele geçirdi.

Yeniden saçlarına dokundum, ve parmaklarımı hafifçe yumuşak tellerin içinden kaydırdım. Aralı dudaklarından, yeni doğmuş bir bebek kadar sakin ve düzenli nefesler veriyordu.

İlk defa birinin canını acıtmamaya özen göstererek, onu yatağa bağlayan kablolardan ayırdım. Kucağıma aldığımda, kollarımın arasında hiçlik kadar hafifti. Yavaş adımlarımı, yukarıya yönlendirdim.

***   ***   ***

''Dışarı çık, Desiree.'' Daisy'i yatağıma bırakırken söyledim.

Desiree'in bakışları ben ve Daisy arasında gidip geliyordu. Kollarını beyaz elbisesinin üstünden sıkıca çaprazlamış, dudaklarını kıskançlıkla birbirine bastırmıştı.

Daisy'nin üstünü örttükten sonra, kızgın bakışlarımla ona döndüm. ''Sana ne dedim?'' Kelimelerin üstüne özellikle basarak söyledim. Lafımın ikiletilmesinden nefret ederdim.

Gözleri dolduğunda, bakışlarını yere odaklayarak arkasını döndü. En ufak şeyde ağlamasına katlanamıyordum. Bu şekilde davranmaya son vermeliydi.

 

 

Daisy'nin bakış açısından,

Gözlerimi açtığımda, her zamankinden çok daha yumuşak, çift kişilik bir yatakta yatıyordum. Sersemlemiş halimle odaya şöyle bir göz gezdirdiğimde, buranın siyah ve beyazın mükemmel uyumunun bir eseri olduğunu fark ettim. Oda, hayatınızın tamamını burada geçirmek isteyeceğiniz kadar güzeldi.

Doğrulmaya çalışırken, ''Hareket etme.'' sesi beni durdurdu. Lider, odanın köşesindeki tek kişilik koltukta oturmuş bana bakıyordu.

Zorla gülümsemeye çalıştım. ''Ve sanırım bu da ikinci defa hayatımı kurtarışın.'' Alayla söyledim. Neden bunu yapıp duruyordu? Beni sadece ölüme terk edebilir ve işlerine geri dönebilirdi.

Benimkine benzer bir sırıtışla beni onayladı. ''Bu da bana olan borcun çoğalıyor anlamına geliyor.''

''Umarım sana teşekkür etmemi beklemiyorsundur. Sana beni kurtarmanı ben söylemedim.'' Sırtımı yeniden yumuşak yastıkla buluşturdum. Midem fena halde bulanıyordu. Sanırım yakın zamanda bir kusmuk torbasına ihtiyacım olacaktı.

Eğlenceli şekilde omuz silkti. ''Konuşabilecek durumda olsaydın, yalvaracağından şüphem yoktu. Bilirsin, çok iyi bir lider olduğumdan dolayı, seni odamda ağırlamaya karar verdim.'' Göz kırptığında, dudaklarımın arasından engelleyemediğim bir kıkırdama çıktı.

Belki de kusmuk torbası yerine onun yatağını kullanmam daha etkili bir yol olabilirdi. Yatağını kirletmekten kesinlikle mutluluk ve onur duyardım. ''Ne lider ama!'' dedim mırıldanarak.

''Seni duydum, kedi kız.'' İşaret parmağını suçlayıcı şekilde bana uzattı.

Gözlerimi devirerek, kurumuş dudaklarımı ıslattım. ''Herkes gibi benim de bir adım var, belki bilmek istersin diye söylüyorum.''

Oturduğu yerden kalkarak odanın ortasına doğru ilerledi. Söylediklerimi umursuyormuş gibi bir hali yoktu. ''Üzülerek söylüyorum ki, adını ezberlemekten çok daha önemli işlerim var. Yani kedi kız ile yetinsen iyi edersin.''

''İyi. O halde ben de sana kan emici derim.'' Göz temasını keserek kafamı diğer tarafa çevirdim ve ilgilenmiyormuş gibi gözükmeye çalıştım.

''Hiç vazgeçmiyorsun, değil mi?''

Onu taklit ederek omuz silktiğimde, gözlerini kıstı. ''Tam bir baş belasısın.''

Söylediklerine karşı gülümsememi korudum. ''Bunu iltifat olarak alıyorum. Teşekkürler, kan emici.''

''Bu gereksiz ve tehlikeli öz güvenini, daha yeni ölümden dönmene vereceğim. İnsanlar genelde bana liderim, kralım ya da efendim der.''

Ah! Umrumda olduğunu mu sanıyordu? İnsanların ona ne dediğini önemsemiyordum. Ona asla bu tarz şeyler söylemeyecektim.

''Ne yazık ki ben insan değil, kedi-kız'ım.''

 

Ağzı konuşmak için açıldı, fakat daha başlamadan vazgeçti. Bunun yerine kafasını iki yana sallayarak odadan ayrıldı. Eh, ne de olsa Daisy Deeper'la dans etmek kolay iş değildi.



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin