XIX. Firar & Serbest bırakılış

13.7K 671 19
                                    

Daisy'nin bakış açısından,

Sıcak bir banyodan sonra, tüm yorgunluğumu üzerimden atmış gibiydim. Hem bedensel hem de zihinsel olarak tamamen temizlenmiştim sanki.

Benim için kapıya asılan kıyafetleri nereden bulduklarını merak ettim. İlk önce Desiree denen kuğu kızın olduğunu sansam da, üstünde şekil-değiştirici kokusu yoktu. Yani ya yeni alınmış, ya da hiç kullanılmamıştı.

Umursamadan, tüm vücudumu havluyla kurulayıp elbiseyi üstüme geçirdim. Pekala, açık olmak gerekirse elbiselerden nefret ederdim. Özellikle de şuan üstümdeki gibi beyaz kumaşın üstünde turuncu benekler olduğunda. Bununla tam bir aptala benzemiştim. Aptal, saf bir kız. Kişiliğimin tam aksi bir görünüş. Üstümde bu elbise olduğu sürece, muhtemelen kimse beni ciddiye almayacaktı.

Saçlarımı hızlıca tarayıp dışarı çıktığımda, iki vampir kapımdaydı. Peşimde dolanıp durmalarından nefret ediyordum. Bana odaya giden yolda eşlik ettiler, ama bu tahmin ettiğim oda değildi. Adrian'ın odasına getirilmemiştim.

Kapılar yüzüme kapandığında, iç çekerek odanın ortasındaki büyük yatağa oturdum. Kendimi sürekli o lanet kan emiciyi düşünmekten alamıyordum. Beni ne zaman serbest bırakacaktı? Ya da daha doğrusu, ne zaman beni öldürüp bu işkenceye bir son verecekti?

Kapının hemen ardından gelen sesler duyduğumda, kulak misafiri oldum. Bu evde duyduklarım mutlaka işime yarıyordu.

''Kral görevi bizim devralmamızı emretti. Siz de bizim yerimize bahçede nöbet tutacaksınız.''

''Böyle bir bilgi almadık. Bize haber verilmedi.''

''Haber veriyoruz ya işte. Kral sözünün ikiletilmesini sevmez, bilirsiniz.'' Aralarında geçen konuşma gerginleşmeye başlıyordu ve ben hala neler olduğunu anlayamamıştım. Karşı taraftan cevap gelmemesiyle birlikte, bir çift uzaklaşan ayak sesi duydum.

Aniden açılan kapı burnuma çarptı ve geriye doğru tökezledim. Tek elimle burnumu ovuştururken, morarmamasını umuyordum.

''Dikkatli olsana be!'' diye çıkıştım içeri giren kişiye. Burnumu vurmuş olsam da, bu içerideki kişiden yayılan kokuyu almama engel olmamıştı. O bir vampir değildi. Bir şekil-değiştiriciydi. Hatta, şekil-değiştiriciden bile güçlüydü.

''Sessiz ol!'' diye çıkıştı bana. ''Bu evden çıkmak istiyorsan, sadece sessiz ol.''

Soru sormama fırsat kalmadan, kolumdan sertçe çekiştirmeye başladı. Aynı türden olduklarını tahmin ettiğim arkadaşı bizimle gelmek yerine etrafı kolaçan ediyordu. Neydi bu şimdi? Bir de kaçırılıyor muydum?

Koridorda dolanan birkaç vampirin önünden, dikkat çekmeden geçmeyi başardık. Kalbim saniyede yüzlerce defa atıyordu sanki.  Gerçekten buradan çıkacak mıydık?

Uzun koridorlar ve yüksek merdivenlerden sonra, yüzüme çarpan serin esinti çıkışa yaklaştığımızın ilk sinyallerini verdi. Bu kadar basit miydi? Çıkıyor muydum yani?

Peki ya bu adam kimdi, ve bana neden yardım ediyordu? Beni kaçıracak mıydı, yoksa sadece diğer tarafta cenneti garantilemek mi istiyordu? İkinci seçenek her ne kadar saçma gelse de, beni buradan çıkartmak istemesinin sebebi bu olsun istiyordum. Diğerini düşünmek bile berbattı.

''Hey!'' Ben arkamızdan gelen sesle duraksayacakken, şekil-değiştirici buna izin vermedi.

''Sus, ve yürümeye devam et. Az kaldı.'' Usulca kulağıma fısıldadığında, adımlarımı hızlandırdım. Hala koluma sıkıca yapışmıştı ve bu rahatsız ediciydi.

''Hey! Siz ikiniz! Orada durun.'' Vampir arkamızdan seslenirken, neredeyse koşacaktık.

Önümüzden rüzgar gibi bir şey geçti, ve vampir tam karşımızda durdu. Nefes alış-verişlerimi düzene sokmaya çalışırken, sorgulayan gözleri üzerimizdeydi.

''Nereye gidiyorsunuz? Sen şu kedi-kız değil misin?''

Ona cevap vermedim. Buna fırsat da kalmamıştı zaten.

''Onu Kral'a götürüyorum. Efendimizin aklında ona yapacağı mükemmel şeyler var.'' Birbirlerine pis pis sırıtırlarken yüzümü buruşturdum. Vampir önümüzden çekildi ama gözlerinin hala bizde olduğunu hissedebiliyordum.

Geniş kapıdan çıktığımızda, nihayet dışarıdaydık. Derin bir nefes aldım ama özgürlüğümün tadını daha sonra çıkarmalıydım. İlk işim, bana hiç de nazik davranmayan şekil-değiştiriciden kurtulmak olacaktı.

''Hızlı ol. Etrafı gözetleyen çok vampir var.'' Sessizce söylediğinde onu onayladım.

Bahçede önümü görmekte zorluk çekmiyordum, ki bu da kedi kız oluşumun getirdiği avantajlardan biriydi. Karanlıkta da oldukça iyi görebilirdik.

''Kedi kız firarda.'' Arkamdan gelen sesle, ayaklarım işlevini yitirdi. Olduğum yerde donakaldım çünkü sesin sahibini tanıyordum. Kaçma girişimim yine, yine ve yine başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Şekil değiştirici de, benimle eş zamanlı olarak yürümeyi kesti. Lider yavaş adımlarıyla önümüze geçtiğinde, sinirden gözlerim dolmuştu. Neden sadece gitmeme izin vermiyordu?

Liderin bana bakarken gülümsediğini hissetsem de, bakışlarına karşılık vermedim. Benimle dalga geçecekti. Kendimi gittikçe önüne itiyordum. Ölüme itiyordum.

Bal rengi gözleri ateş kırmızısına döndüğünde, sivri dişleri şekil-değiştiricinin boğazını parçaladı. Tereddüt etmemişti. Canavardan farkı yoktu.

Midem, gözlerimin önündeki bu iğrenç manzarayı kaldıramadı. Arkamı dönüp, midemde kalan son birkaç şeyi de hoş olmayan şekilde çimenlerin üstüne çıkarttım.

Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Adrian'a döndüğümde her tarafı kana bulanmıştı. Elindeki kelleyi karanlığa doğru fırlattığında, bu vahşiliği karşısında göz yaşlarımı zor tutuyordum.

Daisy Deeper, ağlamazdı. Ağlamamalıydı.

Lider omuz silkti. ''Durma, içeri dön.'' dedi sakin bir sesle. Bacaklarım verdiği komutları almayı reddediyor, yürümemi engelliyordu. Titreyen ellerim o anki zayıflığımın göstergesi olduğundan, onları arkama sakladım.

''Seni taşıyayım.'' Kanlı ellerini bana uzattığında, aceleyle geri çekildim. Verdiğim tepkiye sırıttı. O iğrençti. Korkutucuydu. Canavardı.

Arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Evdeki koridorlarda nereye gittiğimi bilmeden, sadece koşuyordum. Sadece ondan uzak kalmaya ihtiyacım vardı.

***   ***   ***

Kapım bir süre sonra yavaşça açıldı. Onun geldiğini biliyordum. Yatak örtülerinin içinde daha fazla kıvrıldım. Sanki bu beni ondan koruyabilecekmiş gibi. Kendimi bu incecik örtüyle savunabilecekmişim gibi.

Başımdaki çarşafı çektiğinde, kafamı kollarımın arasına alarak ona bakmayı reddettim. ''Yataktan kalk.'' diye emir verdi.

Dinlemedim. O sahneden başka hiçbir şey düşünemiyordum. Nasıl o kadar cani olabilmişti?

''Seni serbest bırakıyorum. Yataktan kalk ve evine dön.'' Sert sesiyle söylediğinde, kollarımı yavaşça kendimden çekip büyük yatakta doğruldum. O cidden gidebileceğimi mi söylemişti?

''Sürüne haber ver. Jackson'ı boşaltmanız için verdiğim süreyi bir haftaya indiriyorum. Yoksa hepiniz ölürsünüz. Her biriniz, ölürsünüz.'' Son cümlesini vurgulayarak söyledi.

 

Arabamın anahtarını yatağın üstüne atıp ortalıktan kayboldu.



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin