XCI. Kin & Paranoya

4.4K 338 24
                                    

Benden tamamen bağımsız şekilde Kral'ın odasına yürüyen ayaklarım, her adımımda koridorda yankılanan topuk seslerine neden oluyordu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Yüzüme yerleştirdiğim buz gibi ifadenin altında, kaynayan bir kazan vardı.

Odanın kapı kolunun soğuk metaline elim değdiğinde, açıp açmamakta tereddüt ettim. Buradan hemen şimdi gidebilirdim. Giderdim, ve ne daha fazla aşağılanır, ne de onun yüzüne suçluluk duygusuyla bakmak zorunda kalırdım.

Derince nefes alıp, kapı kolunu aşağı çektim. Bedenimi yavaşça, iç gıcıklayıcı sesle açılan kapıdan içeri soktum. Yüzleşmeliydim. Yapamayacağımı düşündüğüm ne varsa, korktuğum, beni zayıf düşürdüğüne inandığım ne varsa yüzleşmeliydim. Bu benim için bir sınavdı ve açıkça kaytarmaya niyetli değildim.

Adrian çalışma masasına oturmuş ve tüm dikkatini yazdığı şeye vermişken, ona seslenmedim. Geldiğimi zaten biliyordu. Hatta muhtemelen koridor boyunca yürüyüşümü, tam kapının önünde verdiğim titrek nefesimi bile duymuştu. Sakince ve sessizce, bitirmesini bekledim.

Bu sırada kafamda onlarca düşünce bulutu oluşuyor, beni hala kaçmam için geç olmadığına ikna etmeye çalışıyordu. Sırtımı dikleştirip, düşünmeyi bıraktım. Adrian kafasını hafifçe kaldırıp kirpikleri altından bana baktığında, göğsümde birleştirdiğim kollarım kendiliğinden çözüldü ve onları nereye koyacağımı bilemez hale geldim.

Göz temasımız hala sürerken, kalemini bir erkeğin olabileceği en nazik şekilde masaya bıraktı ve kendini masadan uzağa itti. Sandalyesinden kalkıp yanıma doğru adımlarken, tek elim nişan yüzüğümle oyalanıyordu. Muhtemelen, bugün onu son takışım olacaktı. Muhtemelen, Kral benimle evlenmekten vazgeçecekti.

''Neden bana söylemedin?'' diye sordu, gözleri üzerimde dolaşırken. Bakışlarının ağırlığı altında ezilmiş, rahatsız olmuştum. Başımı dik, bakışlarımı umursamaz tutmaya devam ettim. Birbirine bastırdığım dudaklarımla, göz kapaklarım birkaç kez titreşti.

Aramızda oluşan birkaç dakikalık sessizlikten sonra, ''Söyleyecektim.'' dedim kısık sesle. Bu durumda en iyi ne denirdi, emin değildim. Elimden geleni yapıyordum ama her zaman işi batırmakta üstüme yoktu. Bana her ne derse desin, haklıydı. Savunmaya geçme şansım ya da hakkım yoktu.

''Ne zaman,'' dedi imalı ses tonuyla. ''İş işten geçtikten sonra mı? Almayayım, kalsın.'' Ellerini arkasında birleştirmiş şekilde karşımda dikilirken, onun önünde yasağı çiğnediği için babası tarafından azarlanan beş yaşındaki ufak bir kız çocuğu durumundaydım. Yine de, itiraz etmedim. Haksız olduğumu bile bile nankörlük yapmayacaktım.

Ona cevap vermemeyi seçtiğimde, devam etti. ''Hep arkamdan iş çevirmeyi seviyorsun, değil mi? Bazı şeyleri öğrenmen gerek, Daisy. Bu bir ekip çalışması. Biz bir ekibiz.'' Gözlerini irice açmış şekilde onu onaylamamı beklerken, tamamen karışmıştım. Kaşlarım belirsizlikle çatılırken, neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım.

''Andrew'ın New Orleans'a istediği gibi girip çıkmasına izin veremezsin, burası özel bir bölge.'' Açıkladığında, nefesimi tuttuğumdan emindim. Hala şaşkınca ona bakmayı sürdürürken, adımı iki kez tekrarladı.

''Üzgünüm,'' dedim hızlıca. Ne için üzgün olduğumdan bile bilmiyordum. Onu beklettiğimden, ondan sır sakladığımdan ya da belki yaptığım her şey yüzünden. Önemi yoktu. Adrian hiçbir şey bilmiyordu ve ben boşu boşuna gerilmiş, sıkılmıştım. ''Bunu daha sonra konuşsak iyi olur, şimdi annemin yanına geri dönmeliyim.''

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin