LXXXII. Banyo & Peruk

5.7K 386 60
                                    

Sırtım aynayla kaplı duvarlardan birine yaslıyken, kafamı kendime çektiğim dizlerimin arasına gömmüştün. İçerinin serin havası, beni üşütmekten ziyade içimdeki ateşi hafifletmekte yardımcı oluyordu. Kaç gündür burada olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Açlık, uykusuzluk ve diğer tüm o şeylerle aynı anda baş ediyordum.

Dizlerimi biraz daha kendime çektim.

Odanın dışından gelen tıkırtılar, ilgimi çekmedi. Demir kapı yere sürünüp iç gıcıklayıcı bir ses çıkartarak açıldığında, gelen kişinin kokusunu hemen almıştım. Vampirdi. Gelen kişi, Adrian'dı.

Kafamı kaldırıp ona bakmadım. Yavaş adımları, tereddütlüydü. Saçlarım olmadan ve yüzümü göremeden beni tanımasını beklemiyordum. Benim hakkımda ne düşüneceğini de bilmiyordum. Nefes alışverişlerim yavaşladı, ve gölgesini üzerimde hissettim.

Bana müdahale edebilecek bir konuma gelip yanımda diz çöktüğünde, sessizdim. Ellerini başımın iki yanında, kulaklarımın biraz altında hissettiğimde fısıldadı. ''Daisy.''

İsmimi onun ağzından ilk defa bu kadar acı dolu, bu kadar şaşkın şekilde duymuştum. Yüzüne bakmamı sağlamak istiyordu ama izin vermedim. Buna hazır değildim ve hiçbir zaman da olamayacakmışım gibi geliyordu. Ben, kendimi tüm bunların üstesinden gelebilecek kadar güçlü hissetmiyordum.

''Dasiy.'' dedi yeniden. Bu sefer, sanki yalvarıyor gibiydi. Nasıl olduğumu görmek istiyor, günler sonra ne durumda olduğumu öğrenmeye çalışıyordu. Derince nefes alıp, başımı kaldırdım.

Uzun süredir kendi küçük karanlığımda yitip gittiğimden, içerisinin ışığı gözlerimi kamaştırdı. Elleri daha aşağıya inerek yüzümü buldu ve nazikçe yanağımı okşadı. Gözleri acıdan dolayı parıldıyordu fakat ona verdiğim karşılık yalnızca boş bakışlardan ibaretti.

Ellerini hızlıca benden çekip, ağzını kapattı. Söz konusu ben olduğumda ne kadar duygusal biri olduğunu biliyordum ve bu, kaldırmakta zorlanacağı şekilde ağırdı. Kızarmış ve ağlamamak için buruşmuş yüzünü saklamaya çalıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi. Ellerini saçlarına götürüp, saç diplerini çekti. ''Sana bunu nasıl yaparlar?''

Dokunsam ağlayacakmış gibi durduğundan, hiçbir şey söylemedim. Hızla ayağa kalkıp, odanın ortasında haykırdı. Tüm o aynalara bakarken delirecekmiş gibi duruyordu. Onda kendimi gördüm. Günlerdir ağlamaktan canım çıkmıştı belki ama, şimdi hiçbir şey hissetmiyordum.

Ani ruh hali değişiminden sonra, yeniden yanıma geldi. ''Daisy, güzelim, iyi misin?'' Kızarmış gözleriyle sorduğunda, ifademi bozmadım.

''Bana öyle deme,'' dedim robot gibi. Bana artık o şekilde seslenmesini istemiyordum. Bu yalnızca öfkemi alevlendiriyordu. ''Ben güzel değilim.''

Dudaklarını daha fazla birbirine bastırıp, kendine hakim olmaya çalıştı. ''Sen çok güzelsin,'' dedi derince. ''Sen, binlere yıllık hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın.'' Yüzümü yeniden avuçları arasına alıp, görebildiği her yeri öptü. Onu hissetmeyi özlemiştim. Uzun süredir hissettiğim tek şey ona karşı özlemim ve sevgimdi belki de.

''Yorgun görünüyorsun,'' dedi nazikçe. ''Zayıflamışsın ve gözlerin kan çanağına dönmüş. Seni taşımama izin ver.'' Beni kucağına alırken, hiçbir şey söylemedim. Dışarıya çıktığımızı hissedene kadar, gözlerimi açmamış ya da kafamı Adrian'ın göğsünden kaldırmamıştım.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin