XCVIII. Mahkumiyet & Son yüzleşme

5K 333 40
                                    

Dudaklarıma arsızca yayılmış hınzır bir sırıtma ile salona adımlarken, neredeyse gün doğumu olacağından ev tamamen sessizdi. Vampirler bazı ana yerlerde nöbet tutuyordu fakat şüpheli bir durum olmadıkça her daim o kadar hareketsizlerdi ki, onların varlığını bile hissedemiyordunuz. Adrian elimi tutmuş şekilde arkamdan beni takip ediyor, onu yönlendirmeme izin veriyordu. Bu gece, hayatımda birçok şey değişmişti.

İlk ve en önemlisi, artık evli bir kadındım. İnanmakta zorluk çektiğimden zihnim tekrar tekrar bunu bana hatırlatıyor, her seferinde vücuduma garip bir elektriklenme gönderiyordu. Üst tabaka zengin devlet yöneticileri ve iş adamlarından oluşan konuklar ya da yakınlarımızın olduğu bir kokteyl yoktu. Yalnızca ikimiz, koca bir papatya bahçesinin ortasında, görenleri hem dehşete uğratacak, hem de büyüleyecek bir şekilde evlenmiştik. Öyle ki, her bir ayrıntıyı eve gelene kadar zihnimde yeniden canlandırmış, defalarca tüm bunlar karşısında sakin kalmayı denemiştim.

Evet, ne yazık ki hala tek istediğim şey çığlık atmaktı. Kendime zar zor hakim oluyor, düşünceler aklıma üşüştükçe Adrian'ın elini biraz daha sıkıyordum. Salona girdiğimizde, aniden arkamı dönüp ona sürpriz bir evlilik öpücüğü vermekten çekinmemiştim. Eli benimkinden ayrılıp, belimden kavrayarak vücutlarımızı biraz daha sıkılaştırdı.

Birinin boğazını temizlemesiyle, daha ileri gitmeden ayrıldık. Sabahın bu saatinde Claude, bahçeye bakan camekanın önünde durmuş bizi izliyordu. Adrian'a sırtımı dönüp, arkamdan kollarını bana dolamasına izin verdim ve gülümseyerek Claude'a baktım. ''Merhaba.''

Sesim salak saçma, sanki içki küpüne girmişim gibi aptalca çıkmıştı. Sanıyorum ki evliliğin insana yaptığı şey buydu. Sizi bir aptala dönüştürüyordu. Dünyanın kelebeklerin yönetiminde olması gerektiğini düşünen, sersemlemiş bir aptal.

Claude uykusuzluktan kızarmış ve kanlanmış gözlerini üzerimize dikmişti ve tıpkı vampirler gibi, olduğu yerde hiç kıpırdamadan duruyordu. Bakışları benden Adrian'a kaydı ve birkaç saniyenin ardından yeniden bana geri döndüler. ''Evet,'' dedi boğazını tekrar temizleyerek. ''Biraz konuşabilir miyiz, Daisy?''

Ellerini ceplerinden çıkarıp, kollarını göğsünde birleştirdi. Arkamı dönüp Adrian'a kısa bir bakış atıktan sonra sessizce, ''Az sonra odada olurum.'' dedim. Benim hakkımda endişelenmesini ya da aklının bende kalmasını istemiyordum. Buradaki işim uzun sürmeyecekti. Claude ile yalnız konuşmalıydık. Bunu çok uzun zamandır erteliyordum.

Başıyla onaylayıp, Claude'a bakmadan odadan çıktı. Artık koskoca salonda sadece ikimiz kaldığımızdan, Claude yavaş adımlarla yanıma gelmekten çekinmemişti. Önce onun konuşmasını bekledim ve bu konuda istekli de görünüyordu zaten. ''Ne yaptın sen?'' diye sordu, kısık sesle. Sinirli ve gergin olduğu öylesine belliydi ki, bir anlığına kendimi onun yanında rahatsız hissettim.

''Onunla evlendim. Zaten bugün ya da yarın, mutlaka olacaktı. Nedir senin derdin, Claude? Tanrı aşkına.'' Önüme gelip beni rahatsız eden saçları alnımdan çektim ve onu geçecekken, kolumdan tutmasıyla durdum. Tutuşu sıkıydı ama kurtulmak için herhangi bir çaba göstermedim.

''Bu bir kilisede, bir papazın ettirdiği yeminle olmadı, değil mi?'' Sesi nefret doluydu ve açıkça bundan hiç mi hiç hoşlanmamıştım. Uykusuzluktan kanlanmış gözleri irice bana bakarken, onunla tartışmak için doğru zamanda olmadığımızın farkındaydım.

''Hayır, olmadı.'' Onu bekletmeden, aniden cevapladım. Bu cevabımı tahmin etmiyor olacak ki, ağzı şaşkınlıkla açıldı ve hayal kırıklığıyla başını iki yana salladı. Tek kolumu hala sıkıca tutuyordu ve görünen o ki bırakmaya niyetli değildi.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin