LXXII. Bar & Maske

6.2K 380 50
                                    

Karakalem ile yapılmış çizimlerin vermek istediği mesaj açıktı. Keskin hatlarla çizilmiş insanlar, bir şeyden kaçıyorlardı. Gölge gibi karanlık ve korkutucu bir şeyden. Ulaşmak istedikleri ise defterdi. Simsiyah, kalın kapaklı defter. Liam'ın bulmamı istediği defter.

Kral, sanki bir şeyleri çözmeye çalışır gibi kaşlarını çattı. ''Bu defteri tanıyor gibiyim,'' dedi sessizce. ''Daha önce görmüş olmalıyım.''

Claude, ben ve Aleah beklentiyle onu süzüyorduk. Birkaç saniye bekledi, ve anında gözleri büyüdü. Kafasını kağıtlardan yavaşça kaldırırken, heyecandan ölecektim. ''Evet?'' dedim bir an evvel söylemesi için.

''1800'lü yılların önemli bir büyücüsünün defteri,'' dedi hararetle. ''İnsanlar onun cadı olduğunu düşünüyorlardı. Doğanın dengesini altüst ediyor, insan ırkını mutasyona uğratıyordu. Korkutucu projeleri vardı. Sonradan, insanlar onu kendi batıl inançlarına göre yaktılar. Bu defter ona ait. Başka kopyası yok ve muhtemelen şu an yanlış kişinin elinde.'' Salona giderken, hepimiz onu takip ettik. Bu fazla karmaşıktı.

''Liam'la alakası ne?'' Kesinlikle çok fazla sorum vardı. Bu işe Liam'ın nasıl dahil olduğunu bilmeliydim ve defteri geri almalıydım. Öylesine birinin defterdeki büyüleri yapmasına göz yumamazdım.

''Bilmiyorum. Muhtemelen hiçbir alakası yoktur. Defter tüm bu belayı başımıza açan kişinin elinde olmalı.'' Tahmin yürüttü, ama kendinden emin değildi. Elimizdeki verilerin yetersizliği beni deli ediyordu. Bunlarla hiçbir yere varamazdık.

''Peki ama eğer o kişi bir şekil değiştiriciyse, neden kendinin de etkilenebileceği bir virüsü harekete geçirsin ki?'' Sordum, ama Adrian'ın beni dinlediğinden emin değildim. Fazlasıyla yoğun şekilde düşünüyordu ve bu beni ürpertmişti.

''Bundan korunmuş olmalı. Bir şeyler yapmalıyız, Daisy. Bu sandığından daha ciddi.'' Gözleri ciddiyetle bende kilitlendi. Ellerimi saçlarımın içinden geçirip, yapacak bir şeyler düşündüm.

''Bildiklerimizle ne yapabiliriz ki? Neredeyse hiçbir şey bilmiyor sayılırız!'' Açıkça söyledim. Aleah ve Claude sessizliğini korurken, onların da dehşete düştüğünü anlamak zor değildi.

Cebimde titreşen telefonum, ağzımdan uzun bir küfür kaçmasına neden oldu. Ekrana baktığında, arayan kişi beni oldukça şaşırtmıştı. Cevapla tuşunu kaydırıp, telefonu kulağıma götürdüm. ''Merhaba, Beth.''

''Merhaba, Daisy.'' Sesinin boğukluğu ve derinliği hoşuma gitmemişti. Onca zamandan sonra beni araması da, oldukça ilginç geliyordu.

''Nasıl gidiyor?'' İsteksizce sordum. Başımda onca sorun varken bu boktan muhabbeti yapmak istemiyordum. Zaten, Beth'le de eskisi kadar yakın değildik.

''İyi,'' dedi sorumu geçiştirecek şekilde. ''Houston'da Grill Bar'da takılıyoruz, gelmek ister misin?''

Doğru duyup duymadığımdan emin olmak için, cevap vermeden önce bekledim. Adrian'a baktığımda, sinirli bir ifadeyle bakıyordu. Konuşmalarımızı dinlediğini biliyordum. Yeniden Beth'e odaklandım. ''Houston leopar bölgesi, Beth. Oraya gelemem.''

Telefonun diğer ucundan duyulan kahkaha, beni şüphelendirmişti. ''Ne oldu,'' diye sordu. ''Onlarla baş edemeyeceğinden mi korkuyorsun?''

Beth'le konuştuğumu doğrulamak için yeniden telefonun ekranına baktım. Onun ismi yazıyordu ve onun numarası kayıtlıydı. ''Ne demek istiyor-''

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin