LXXXIII. Yemek & Yüzük

6.1K 391 28
                                    

Geçen bir hafta boyunca, kimseyle konuşmadım. Aslında, odamdan dışarı çıktığım bile söylenemezdi. Sürekli düşünüyor, yemek yemeyi ya da uyumayı zaman kaybı olarak görüyordum. Beatrice ismi ve ona yapacaklarım aklımdan çıkmıyordu. Başımın durmak bilmeyen ağrısı, beni onlarca ağrı kesiciye itiyordu.

Adrian'ın hakkımda endişelendiğini anlamak zor değildi. Yalnız o değil, beni tanıyan herkes aynı fikirdeydi. Daisy delirdi. Daisy iyi değil. Yakında ya kendini, ya da Beatrice'i asacak.

Fısıltıların kulağıma ulaşması, tepkimi ya da davranışlarımı değiştirmedi. Bundan sonra geri adım atmayacaktım. Dünya hakimiyeti ve diğer tüm o şeyler umrumda değildi. Umrumda olan tek şey, Beatrice'in kendine yakışan, eziyet ve işkence dolu bir ölüm yaşamasıydı. Bana yalvarmasını istiyordum. Acılı çığlıklarını duymak ve yalvarışından keyif almak. Bu, hayattaki tek amacım haline gelmişti.

Adrian kapıyı açtığında ayakta durmuş, pencereden dışarıyı izliyordum. Gözlerim tek bir yere sabitlenmişti ama nereye baktığımdan bile habersizdim. Kendimi düşüncelerime fazla kaptırmıştım. Yavaşça ona döndüm.

''Bugün de mi odanda yiyeceksin?'' Merak edercesine sorduğunda, kafamı yavaşça, onaylar şekilde salladım. Tek söylemek istediğinin bu olmadığı belliydi, bu yüzden devam etmesini bekleyerek ona bakmayı sürdürdüm.

''Buradan çıkman gerektiğini düşünüyorum,'' dedi rahatsız olmuş şekilde. ''Benimle akşam yemeğine gelmeye ne dersin? En sevdiğin restoranda yer ayırttım.'' Gözleri umut dolu şekilde üzerimde dolaştı ve cevabımı bekledi. Hafifçe, belli belirsiz gülümsedim.

Başımı yeniden pencereye çevirdiğimde, derince nefes verdi. Hiçbir şey söylemeden beni odada yalnız bıraktığında, onu kırdığımın farkındaydım. Beni bu halde görmek istemiyordu ama zamana ihtiyacım vardı. Zamana, ve plana.

Kapının kapanma sesinin ardından, bir süre daha kıpırdamadan durdum. Nihai bir karara ulaşıp, güzel bir elbise seçmek için dolabıma yürüdüm. Bunu hem Adrian için, hem de kendim için yapacaktım. İnsanların acıyan bakışlarından daha fazla kaçamazdım. Bunun yerine, umursamamayı öğrenmeliydim. Adrian her zaman başarabileceğimi söylüyordu. Hep yaptığım gibi, yine ona inanmayı seçtim.

Bedenimin her bir kıvrımını mütevazi şekilde açığa çıkaran dar, vişne çürüğü rengindeki elbisenin siyah saçlarımla uyum sağlayacağını düşünmüştüm. Kısa, sahte saçlarım omuzlarıma ancak değerken, aynaya bakmak için kendimi zorladım. Fena görünmüyordum. Güçlü, asalet dolu ve olgun. Kendimi bu halde üç kelime ile tanımlayacak olsam, muhtemelen seçeceğim ifadeler bunlar olurdu.

Siyah ağırlıklı hafif göz makyajı ve uygun bir ruj, hazır olduğuma işaret ediyordu. Havanın esintisinden dolayı üzerime aldığım palto ve çantamla, aşağıya indim. Neredeyse kendi evim bile yabancı gelmeye başlamıştı artık bana. Odamdan dışarı çıkmayışım bazı küçük ayrıntıları unutturmuştu.

Merdivenlerden inerken topuklu ayakkabılarımın çıkarttığı sesle, herkes bakışlarını benden tarafa çevirdi. Bunca göz üzerimdeyken, sırtımı dik tutmaya çalıştım. Kimsenin bir şey sormasına fırsat bırakmadan, beni şaşkın gözlerle izleyen Kral'a döndüm. ''Umarım yemeğe geç kalmamışızdır.''

Göz bebeklerinin içi, büyülenmiş şekilde parladı. Aynı parlaklıktaki gülümsemesiyle ayağa kalkıp, beni baştan aşağıya süzdü. Aleah ve Claude göz göze geldiklerinde, ikisi de aynı ifadeyi paylaşıyorlardı. Kral'ın yanıma gelip, son birkaç basamağı inmeme yardım etmesine izin verdim.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin