XCIII. Koridorlar & Çığlıklar

4.6K 335 57
                                    

''Günaydın, güzelim.'' Sesi kulaklarıma dolduğunda, gözlerimi ovuşturdum ve hafif bir tebessümle yatakta gerindim. Planımın çoğunun tamamlanmış olmasına karşılık derin ve uzun bir uykuyu hak ettiğimi düşündüğümden, tüm gece boyunca aralıksız uyumuştum. Şimdi, kendimi çok daha mutlu ve çok daha zinde hissediyordum.

Bakışlarım, Adrian'ı görebilmek umuduyla yanımdaki adama kaydığında, beni dehşete uğratacak görüntüden dolayı dilim tutuldu. Aiden, çarşafların arasında yarı çıplak şekilde uzanmış olarak bana bakıyordu. Bana doğru dönüp, kolunu yastığa koyarak başı için destek yaptı. ''Hiç uyanmayacaksın sanmıştım. Kahvaltıyı getirmelerini söyleyeyim mi?''

Yatakta hafifçe doğrulup, ondan uzaklaştım. Neler olduğu hakkında en ufak fikrim bile yoktu. Tamamen korkmuş ve dehşete düşmüştüm. Yatağın en uç tarafına kadar kayarak ondan uzaklaştım. Bakışları şüpheci ve garipser şekilde üzerimde dolaştı. ''Ne oluyor, Daisy? Sen iyi misin bebeğim?''

Bana dokunmak için uzattığı elinden kaçındım. Kaşları çatılır gibi oldu, ama hemen sonra ifadesini düzeltti. ''Yoksa gece uykunu alamadın mı? Oysaki kollarım arasında tıpkı bir melek gibi güzel ve rahat görünüyordun.'' Hüzünlü ses tonuyla konuşup, alt dudağını sarkıttı. Bunun kabus olmasını umup, hızla üzerimizdeki çarşafları tekmeleyip ayağa kalktım.

Hareketlerimi dikkatle izliyordu, fakat bu sefer suçlar şekilde nefes verdi. ''Doktorun ani hareketler yapmamanı söylediğini hatırlamıyor musun? Claire'e zarar vereceksin.'' Benim yaptığım gibi o da çarşafı üzerinden itekledi ve ağır ağır yataktan bacaklarını sarkıttı. Şimdi sırtı bana dönüktü, bu yüzden yüzünü görebildiğim söylenemezdi.

''Claire de kim?'' diye sordum, ilk defa kendimde konuşacak gücü bularak. ''Sen ölmüştün, seni öldürmüştüm. Bu bir kabus olmalı.'' Gözlerimi kapatıp, öyle olmasını diledim. Bunun açıklaması yoktu. Nasıl olurdu da kendimi öldürdüğüm adamla, Aiden'la aynı yatakta bulabilirdim?

Kafasını belli belirsiz çevirdi ve gözlerini şaşkınca bana dikti. ''Bebeğim, doktoru çağırmamı ister misin? Şu her zamanki panik atağından birini yaşıyor olmalısın. İlaçlarını alıyorsun, değil mi? Bana dün başucuna bıraktığım hapı içmeyi unuttuğunu söyleme.'' Bakışları yatağın başucuna kaydığında, yorgunca iç çekti. ''Ah, Daisy. Beni hiç dinlemiyorsun bile.''

Altında yalnızca iç çamaşırının olmasını umursamadan ayağa kalktı ve yatağın etrafından dolanarak bana yaklaştı. Onun bana doğru attığı her adımda, bir adım geri gidiyordum. Sırtım beklemediğim anda duvarla buluşunca, titredim. ''Daisy, sakinleş,'' diyerek yatıştırmaya çalıştı beni. Yatağın yanındaki küçük sehpanın üzerinde duran sürahiden bardağa su doldurdu ve hapı alarak bana doğru birkaç adım attı.

''Bana yaklaşma, seni lanet adam!'' diye bağırdım, panikle. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Öyle ki, her şey çok fazla gerçekçiydi ve ben bu gerçekliğin içinde boğulacaktım. Titreyen ellerimi arkama sakladım. Bu aralar bunu çok fazla yaşar olmuştum ve onları nereye saklayacağımı bile bilemediğim zamanlar oluyordu.

Aiden sakin kalmaya devam edip, olduğu yerde durdu. ''Daisy, Claire'e ve kendine zarar vermenden korkuyorum. Lütfen bu hapı iç, her şey düzelecek.'' Onu öldürmüştüm. Onu öldürmüş olmalıydım, ama şimdi karşımdaydı ve bana Claire adındaki birinden söz edip duruyordu. İyice duvara yaslandım.

''Claire de kim, tanrı aşkına!'' diye bağırdığımda, savunmasız görünüyordum. Öyleydim de. Olanları anlayamıyordum ve bu beni delirtiyordu. Aiden bana doğru ufak bir adım daha attı.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin