IV. Tanışma & Esir

17.8K 796 74
                                    

Ben salon kapısının önünde dikilirken, beni fark etmiş gibi görünmüyorlardı. Salonun ortasındaki taht benzeri koltukta oturan Adrian, dişlerini kucağındaki kızın boynuna geçirmişti.

Topuklularımın çıkardığı sese aldanmadan içeri adımladım, ve onunla aramda belirli bir mesafe bırakacak şekilde durdum. Altında siyah dar bir kottan başka bir şey yoktu ve oda benzersiz biçimde ölüm kokuyordu. Kendime yeniden onun ölümcül bir vampir olduğunu hatırlattım. Bal rengi muhteşem gözlerin, ve geriye doğru yatırılmış gecenin siyahı kadar parlak saçların, lanet olası bir yük trenini bile durdurabilecek kadar sağlam fiziğini taçlandırdığı bir vampir. Tek bakışıyla bir kıza çığlık attırabilecek bir vampir.

İçeride soğuk bir sessizlik oldu ve Ezequiel, dişerini kızın ince boynundan çekerek keskin bakışlarını bana doğrulttu. Ağzına bulaşmış kanı, yanında duran başka bir vampirin uzattığı mendili alarak sildi. Kızarmış gözleri beni dikkatlice süzdü. Bir anda, sanki onun karşısında çıplak şekilde duruyormuşum gibi savunmasız hissetmiştim.

''Sen de kimsin?'' dedi derinden gelen küçümser sesiyle. Odanın kapısında duran iki vampir kolumdan tutmak için hamle yaptıklarında, Ezequiel elini sakince öne doğru uzatarak onları durdurdu. ''Ne cesaretle karşıma böylece çıkabildin?''

Vampirlere bakarak hırladım ve yeniden Adrian'a döndüm. ''Bölgemizden çekilmenizi istiyorum.'' Ben sıktığım dişlerimin arasından mırıldanırken, o dikkatle beni izliyordu.

Birbirini takip eden birkaç saniye boyunca boş ve donuk bakışlarıyla bana baktı, ve birden kahkahayı koyuverdi. Gülüşü uzun sürmemişti. Kızı kucağından hafifçe itip yavaş adımlarıyla bana yaklaşırken, kaşlarım çatıldı.

''Nesin sen?'' Ölümcül ses tonu kanımı dondurmak üzereydi. Aramızda pek bir mesafe yoktu ama yine de lider vampirle bu kadar yakın olmaktan hoşlandığım söylenemezdi. ''Evime, salonuma izinsiz girmeye nasıl cüret ettin?'' Sesinden ve duruşundan güç, otorite, ve kibir akıyordu.

En azından buraya girdiğim an kafamı koparmamış, ya da boğazımı parçalamamış olması bile büyük bir şanstı. Onun otoriter kişiliğini eğlendiriyor gibi gözüküyordum. Öyle ki, bu beni gittikçe daha da sinirlendiriyordu.

''Kedi kız.'' Kısa cevabım onu şaşırtmıştı. Vampirlerin duygularını gizlemekte usta olduklarını, çoğunlukla duygularını arka planda bırakıp mantıklarına göre hareket ettiklerini bildiğimden, tepkisinin bu şekilde normal olacağını az çok tahmin etmiştim.

Yüzüne yerleşen sırıtış, içimde onun güzel suratını parçalama isteği oluşturmuştu. ''Vampir şehrinde tek başına ne arıyordun?'' Alaycılığı, en az pençelerim kadar keskindi. Kendiliğinden yumruk olacak şekilde sıktığım ellerim, neredeyse tırnaklarımın avuçlarımı kanatmasına neden olacaktı.

''Sana gelme nedenimi söyledim.'' diye cevapladım, uzatmaya gerek duymaksızın. Başı sözlerime karşılık hafifçe aşağı yukarı sallandı ve sırıtışı biraz daha genişledi. Odadaki misafirlerine çıkmalarını belirten ufak bir işaret yaptığında, kimse sözünü ikiletmedi ya da ona karşı herhangi bir cevap vermedi.

Ellerini arkasında birleştirdiğinde, bana sırtını dönerek kırmızı rengin hakim olduğu odadaki koltuklardan birinin önünde durdu. ''Buraya gelip, bana ahkam kesebileceğini mi sandın, kedicik? Ben de seni kurt ya da en azından kaplan filan sanmıştım. Büyük hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Sizin türünüzün devam ettiğinden haberim bile yoktu.''

Türüme ve kişiliğime ettiği hakaretler karşısında yanağımın iç tarafını ısırdım. ''Türümüz devam ediyor. Ve Jackson bizim bölgemiz. Orayı alamazsınız.'' Tehditkar sesim, yüzünü bana çevirmesine neden oldu.

Bir saniye kadar sonra tekrar önümdeydi, ve hızının beni şaşırtmaması gerekiyordu. Buna rağmen, beklemediğim bir anda yapmış olduğu hareketten dolayı olduğum yere sinmiştim. Sertçe yutkundum ama başımı dik tutmaya devam ediyordum.

''Cesur bir kedi gibi görünüyorsun. Cesur ve aptal. Siz kediler, çoğu zaman az önceki gibi ürkek olabiliyorsunuz. Ama ironiye bak ki, yatakta kaplan kadınları bile kıskandıracak kadar iyisiniz.'' O umursamazca söylerken, saçıma dokunmak isteyen elini hızla ittim. Muhteşem reflekslerimiz vardı ve bu çoğunlukla işimize yarıyordu.

''Cehenneme git, seni ukala hergele.'' diye mırıldandım. Beni duyabileceğinin farkında şekilde söylemiştim ve duyduğunu da biliyordum.

Aniden boğazıma yapışan elinden kurtulmak için, iki elimle kolunu çekmeye ve nefes almaya çalıştım. Pençelerim aniden belirginleştiğinde, beni bırakmasını umarak kolunu boydan boya çizmiştim. Türümüzden hiç kimse, bir ısırık veya çizikte kan çıkarma konusunda başarısız olmazdı.

Herhangi bir tepki vermediğinde, tırnaklarımı daha derine geçirmek hakkında düşünmedim. Ciğerlerim nefes almak için harcadığım çabayla yanıyor, vücudumu böylesine bir eziyete sokmamış olmamı talep ediyordu. Boynumdan tutarak beni kaldırdığında, ayaklarım yerden kesilmişti. Hiç çaba harcamadan beni odanın diğer tarafına fırlattı, ama neyse ki türümün bir avantajından faydalanarak dört ayak üzerine düşmüştüm.

Odanın köşesinden ona doğru hırladığımda, dönüşmek üzereydim. Koyulaşmış ve etrafı kızarmış ela gözleriyle, onun da benden farklı bir yanı yoktu. Yumruk yaptığı ellerini açtı ve diğerlerine göre daha sivri olan vampir dişleriyle bana aynı benim yaptığım gibi hırladı. İstemediysem de, içgüdüsel olarak geri çekildim. Doğanın kanunu buydu. Her ne kadar bundan nefret etsem de, büyük olan, küçüğü yerdi.

Gözlerim koluna doğru kaydığında, açtığım yaraların çoktan kapanmış olduğunu gördüm. ''Kapatın.'' dedi Ezequiel, ölümcül bakışları hala üzerimdeyken.

Yalnızca saniyeler sonra, iki vampir tarafından sertçe sürüklenmeye başladım. Ne kadar çırpınsam da bir faydası olmuyordu. Büyük salondan çıkarken, nefretle, ''Siktiğimin kan emicileri! Size bunu ödeteceğim!'' diye bağırdım. Ödetecektim de.



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin