XLVI. Öğrenilmemesi gerekenler & Yeniden doğuş

8.6K 486 21
                                    

''Neredeydin?'' Adrian masaya otururken, sordum. Meraklı görünmek istemesem de, bir şekilde öyle göründüğümden emindim. Yalnızca aralarında neler geçtiğini bilmek istiyordum.

''Birkaç işim vardı.'' Kısaca cevapladı. Gözleri, beni daha fazla soru sormamam için uyarıyordu. Yine de, daha açıklayıcı bir cevap vermesini umuyordum. Bir sürelik sessizliğin ardından, kendimi tutamayarak onun kulağına doğru yaklaştım.

''İşlerinin, Desiree ile bir ilgisi olabilir mi? Az önce içeriye beraber girdiniz.'' Söylediklerimle, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Masaya bizim için özel olarak konulan kan dolu kadehinden birkaç yudum aldı. Beklemeye tahammül edemiyordum.

Onları gerçekten de beraber görmüştüm. Kapıdan girerlerken, Desiree'in mutlu göründüğü söylenemezdi. İkisi birbirine hiç bakmamış, Adrian buraya, Desiree de kendi masasına dönüştü.

''Belki.'' Basit cevabıyla birlikte, kaşlarımı çattım. Beni geçiştirmesini istemiyordum. Bu, ciddi bir konuydu.

''Adrian.'' diyerek, devam etmesini talep ettim. Bir kez daha güldü, ve beni dudağımın hemen yanından öptü. İlk önce kızdırıp, sonra da sakinleştirme çabaları işe yaramıyordu.

''Yalnızca onu uyarmak istedim, önemli bir şey değildi.'' Rahatça söylediğinde, boş kadehi masaya bırakıyordu. Bana söz hakkı tanımadan, devam etti. ''Ve belki sen de neden Aiden'ın gözlerini buradan ayırmadığını söylersin.''

Sesi tehditvari olmasa bile, bir şekilde ürpermiştim. Aiden'ı tanıyor muydu? Nasıl bir oyunun içine düştüğümden emin değildim. İyice arkama yaslanarak, bilmemezliğe vurmayı denedim. ''O da kim?''

Bana bakmamayı sürdürerek, boğazından gelen derin kıkırtıları dinlememi sağladı. ''Daisy, ne zaman buna bir son vereceksin?''

O konuşurken, nefesimi tuttum. Midem kasılmıştı ve  iyi hissetmiyordum. Bunu daha ne kadar sürdürebileceğimden emin değildim. ''Neden bahsediyorsun?'' Sesimim titrememesine özen gösterdim. Beni yargılamasının zamanı değildi.

Başını iki yana salladı. ''Aiden,'' dedi usulca. ''Seninle konuşmaya çalıştı mı?''

''Hayır. Onu tanımıyorum bile. Benimle konuşmaya çalışmadı.'' Hızlıca söylediğimde, bakışlarını benimkilerle birleştirdi. Gözleri, yalan söyleyip söylemediğimi anlamak ister gibi beni uzunca süzdü.

''Bu güzel. Eğer bunu yapmaya kalkışırsa, bilmek istiyorum.'' Adrian konuşurken, koltukta biraz daha kaykıldım. Aiden hala buraya bakarken, onu öldürmek istiyordum. Neden bu kadar dikkat çekiyordu ki sanki.

''İyi, ama neden?'' Kendimi tutamayarak sordum. Adrian gözlerini yeniden Aiden'ın masasına dikmişken, düşüncelerini okuyabilmeyi her şeyden çok istiyordum.

''Çünkü, Daisy,'' Konuşurken, parmakları boş kadehin ağzıyla oynuyordu. Kelimeler ağzından o kadar yavaş çıkıyordu ki, bu neredeyse ona her şeyi itiraf etmemi sağlayacaktı. ''Aiden iyi biri değil.''

O an, ne yapmaya çalıştığını anladım. Yine, usulca beynime süzülmeye çalışmıştı. Koltukta bana ulaşamayacağı bir mesafeye geriledikten sonra, sıktığım dişlerim arasından konuştum. ''Şunu yapmayı kes, Adrian!''

Sesimi yükseltmemle, Claude ve Kai'nin dikkatini çekmiştik. Adrian'ın sert bakışlarından sonra, ikisi tekrar önlerine döndüler.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin