LVIII. Yarış & Göl

6.1K 366 20
                                    

''Söylesene, kokunu gizlemeyi nasıl başarıyorsun?'' diye sordum, Aiden'a. Eğer vampirler onun kokusunu duyabilselerdi, şuan burada olamazdı. Sonradan, Claude'un da bizi saklamak için kendime enjekte etmemi istediği o sıvıyı hatırladım. Yine de ayrıntıları öğrenmek istiyordum.

''Satışa yeni sunulmuş bir formül. Her yerde yok, ama gerçekten etkili.'' Her şey mantıksız geliyordu. Nasıl olurda vampirlerin bundan haberi olmazdı? Daha da önemlisi, kim bu formülü satışa sunacak kadar canına susamıştı?

''Tamam,'' dedim basitçe. ''Öyleyse güvendeyiz?''

Bana hafif bir gülümseme verip, başını sallayarak onayladı. Yanımda oturmasından rahatsız değildim. Daha çok, ne söyleyeceğimi bilemiyor olmaktan rahatsızdım.

''Hephaistos'un Elçisi'ne gitmediğini duydum.'' En sonunda, dayanamayarak söyledi. Bunun olacağını biliyordum. Başka bir elçiye sığınmayı kabul edeceğimi nasıl düşünmüştü ki?

''Gitmedim, çünkü şuan iyiyim. Sürüm yakında toparlanacak, sabredebilirim.'' Sakince konuştum. Gözleri, hareket eden dudaklarımı izliyordu. Burada en fazla ne kadar daha kalabilirdim emin olamıyordum.

''Çünkü bu konuda fazla gururlusun, öyle değil mi?'' Dışa vurmak istemediğim şeyleri, düşünmeden yüzüme vurmuştu. Bunun etkisiyle sarsılsam da, hiçbir şey söylemedim. Haklıydı, ne diyebilirdim ki.

Elleri saçlarımın uçlarındaki sarı dalgalarla oynarken, kucağımda duran ellerimi izliyordum. Muhtemelen beni bu halde ilk defa görmüştü. Daha önceden saçlarımı dalgalı yaptığım olmamıştı. Bu bana bile yabancıydı. Biraz değişikliğin iyi geleceğini düşünmüştüm.

''Biraz terlemeye ne dersin?'' Büyük bir sırıtışla sorduğunda, aklından neler geçtiğini bilmiyordum. Bakışlarımı onun yüzüne odakladığımda, kafasında bir şeyler planlıyor gibiydi. Kaşlarımın tekini sorarcasına kaldırdım.

''Benimle gel.'' diyerek elimden tuttu, ve beni basık odadan dışarı çıkarttı.

***   ***   ***

Arabayla bir ormanın girişinde durduğumuzda, kapıyı açıp dışarı çıktık. Neden burada olduğumuzu kavrayabilmiş değildim. Açıklaması için ona baktım.

''Göle kadar yarışacağız,'' dedi gülümseyerek. Bu konuda heyecanlı olduğunu söyleyebilirdim. ''Dönüşmeye ihtiyacın var. Ve ayrıca kafanı dağıtmaya da.''

Kollarımı göğsümde çaprazlayarak, ''Unut gitsin,'' dedim. ''Bunu yapmayacağım.'' Arabanın kaputuna yaslandığımda, önümde duruyordu. Bakışları ufak bir çocuğun bakışlarıyla aynı ısrarı içeriyordu.

''Önden başlaman için sana avantaj tanıyacağım.'' Beni gaza getirmek istercesine söylediğinde, ona gözlerimi kısarak baktım. Eğer yarış yapacaksak, kazanmasının imkanı yoktu. Oldukça hızlı koştuğum söylenebilirdi.

Onu itip geniş gövdeli ağaçlardan birinin arkasına geçerken, ''İlk önce soyunan ilk önce başlar.'' dedim. Çoktan üstümdeki kazağı çıkartmışken, derin kahkahası duyuldu.

''Oysa ki kalıp ilk önce senin üzerini çıkarmanı izleyebilirdim.'' Pantolonumdan sonra iç çamaşırlarımı da çıkarırken, yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştu. Kemerini daha yeni yeni açtığını duyabiliyordum.

Zaman kaybetmeden, kemiklerimin şekil almasına izin verdim. Uzun süredir dönüşmememe rağmen sandığımdan basit olmuştu. En azından, canım yanmamıştı. Kemiklerim dönüşme emrini rahatlıkla benimsemiş, sorun çıkartmadan rahatlıkla yerine getirmişti.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin