LVII. Aşık & Delirmiş

6.7K 385 22
                                    

Olduğum yerde sabitlenmiş şekilde duvarımdaki yazıya bakarken, kendim için değil de boşu boşuna harcanan rujum için üzülmeyi deniyordum. Ya da belki de henüz yeni boyanmış gibi görünen duvarların mahvolmasına da üzülebilirdim.

Şimdi, kendim için üzülmeyecektim ve ne olursa olsun bu değişmeyecekti. Derince nefes aldım.

Odaya girmeden, kapısını çektim ve koridor boyunca ilerlemeye başladım. Arada bir yanımdan rüzgar gibi bir şeyin geçtiğini hissediyor, vampirlerin hızına lanet okuyordum. Herkes galeyana gelmişti ve Liam, aniden herkesin aklından uçuvermişti.

Kendinde değildi, dolayısıyla kaybedeceği hiçbir şey yoktu. Kaçmayıp ne yapacaktı ki. Beni öldürse yeriydi. Ki, büyük ihtimalle şu an bu koca evin içinde oynadığımız oyun buydu. Onun nerede olduğundan habersiz yürüyordum ve her dönemeçten önüme fırlayıp elindeki herhangi bir şeyle beni öldürebilirdi.

Düşen kitap sesleriyle kütüphanenin önünde durduğumda, orada olduğunu tahmin ediyordum. Ufak ve sessiz adımlarımı içeri yönlendirerek, her türlü tehlikeye karşı kendimi hazırladım. Liam artık çoğu zaman kendinde değildi ve ne yapacağı belli olmuyordu.

Büyük kitaplıkların arasında nefes bile almadan dolaşırken, onu koca bir kitap yığının önünde oturmuş, ağlıyor şekilde bulacağımı tahmin etmiyordum. Küçük bir çocuk gibi dizlerini kendine çekmiş, onlara sarılmıştı. İçine attığı hıçkırıklar, boğazında düğümleniyordu.

Olduğum yerde kalarak, ona daha fazla yaklaşmadığımdan emin oldum. ''Liam,'' diye seslendim, uyarıcı bir ses tonuyla. Bana karşı tepkisini bilmiyordum, bu yüzden bu sonradan pek de iyi bir fikir gibi görünmemişti. Yine de, başladığım işin arkasında duracaktım. ''Liam?'' dedim, yeniden.

Kafasını dikkatli şekilde kaldırıp bana baktı, ve gözlerinin kızarıklığı beni şaşırttı. O sadece berbat görünüyordu. Uyuşturucu bağımlıları gibi hastaydı. İlk önce, hiçbir şey söylemedi. Sanki beni tanımaya çalışıyordu.

''Daisy,'' dedi tek nefeste, en sonunda. ''Beni oraya kapatmalarına nasıl izin verebilirsin?'' Sesi normal geliyordu. Ona inanıp inanmamakta kararsızdım, bu yüzden mesafemi korudum.

''Kötü görünüyordun,'' diye açıkladım ona. ''Elimden başka bir şey gelmedi. Düzelmeni sağlayacaklar, Liam. Sorun kalmayacak.'' Ona güven verici bir sesle vaatte bulunduğumda, başını iki yana yavaşça salladı.

''Ben zaten iyiyim, görmüyor musun? Bana neden yaklaşmıyorsun, Daisy?'' Aniden sorduğundan, ona verecek bir cevabım yoktu. Ona güvenmiyordum ve aklım karışmıştı. O düzelmiş görünüyordu.

''Bu iyi bir fikir değil. Neden bulunduğun yerden kaçtın?'' Sessizce sordum. Liam yavaşça hareketlendi ve sendeleyerek ayağa kalktı. Bedeni zar zor ayakta duruyordu.

Gözlüklerini gözüne doğru itti ve bana doğru bir adım attı. Aynı şekilde geriledim. ''Çünkü orası beni sıkıyordu, Daisy. Tek başımaydım. Senin için yazdığım yazıyı gördün mü?''

Ve işte o an, iyileştiğine dair tüm umutlarım suya düştü. Tekrar hastalıklı biri gibi davranmaya başlamıştı ve öyleydi de. Sırtım kitaplıklara dayanacak kadar uzaklaştım ondan.

''Boya yoktu, ben de kendi kanımı kullandım.'' diye söyledi, sakince. Oldukça terlemişti ve korkmuyordu. Üzerindeki kazağı sıyırıp, kollarını bana doğru uzattı. ''Çizikleri görüyor musun? Tırnaklarımı kullandım.''

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin