III. Kaçış & Bayan Ezequiel

21.2K 836 76
                                    

Yatağın içinde saatimi kontrol ettiğimde, vaktin gece yarısına yaklaştığını gördüm. Ay ışığı kapalı perdelerimin arasından sızıyor, odayı hafifçe aydınlatıyordu. Yataktan olabildiğince sessiz bir şekilde kalkıp, üstümdeki pijamaları bir kenara atarak düzgün bir şeyler giydim ve önceden hazırladığım çantamı kontrol ettim. Başıma anormal bir durum gelmesi ve kıyafetlerimi çıkarmaya vakit bulamayıp aniden kedi formuma dönüşme ihtimalime karşılık yanıma birkaç parça yedek giysi almıştım. Telefonumdan Claude'e hazır olduğuma dair mesaj atar atmaz, odamın penceresinden dışarıyı kontrol ettim. Etraf sakindi, çünkü muhtemelen herkes yapacaklarımdan habersiz derin bir uykudaydı.

Kapıyı sessizce aralar ve parmak uçlarıma basarak koridora çıkarken her zaman olduğumdan çok daha dikkatliydim. Yavaş, fakat aynı zamanda da dikkatli ilerliyordum. Kimseyi uyandırma riskini göze alamazdım. Ön kapıya ulaşmadan önce cebimde titreyen telefonla, kendimi duvarın köşesine yaslayarak mesajı açtım. Claude acele etmem gerektiğini yazmıştı.

Telefonu tekrar cebime koyacakken, alet adrenalinle birlikte terlemiş ellerimden kayarak yere düştü. Çıkarttığı sesle birlikte içimden okkalı bir küfür ettim ve kimseyi uyandırmadığımı umdum. Birkaç saniye boyunca hareketsiz kalarak evi dinledim, ama kimse sakarlığımı duymuş gözükmüyordu. Yere eğilerek düşürdüğüm telefonu aldım ve kedi kız olmamın verdiği çeviklikle ön kapıya kadar hızlıca koştum. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda, Claude önümde dikiliyordu.

''Acele etmen gerek, Daisy. Bekçiler arka tarafta, birazdan buraya geri dönerler.'' Onu hızla onaylar onaylama, arabama doğru ilerledim. Claude'un arkamda beni takip ettiğini hissedebiliyordum. Birkaç dakikanın ardından, nihayet evin geniş arsasından çıkmıştık ve kimsenin bizi göremeyeceği kör noktalardan birindeydik. Ondan arabamı buraya park etmesini özellikle rica etmem, bize vedalaşabileceğimiz birkaç dakika kazandırmıştı.

''Teşekkürler, Claude. Sana borçlandım.'' dedim arabaya binmeden önce. Claude da, Damien gibi senelerdir babam için çalışıyordu ve bana karşı da boş olmadığını devri alem bilirdi. Yakışıklı olmadığı kesinlikle söylenemezdi ama tanıdığım en baskıcı kişiydi ve bundan nefret ederdim. Bu, onunla duygusal bir yakınlığa girmememdeki en önemli sebeplerden biriydi.

Yardım isteyebileceğim tek kişinin o olduğunu düşünmüştüm, çünkü her ne olursa olsun benim için yapacağını biliyordum. Arabanın kilidini açtım ve binmeden hemen önce dudaklarının kenarına basit bir öpücük bıraktım. Başını gergince öne eğdi ve hafiften çıkmaya başlamış olan sakallarını kaşıdı.

Sırıtarak arabama bindiğimde, açık camdan kafasını içeri uzattı. Gözleri endişeyle üzerimde geziniyordu. ''Dikkatli ol. Sana bir şey olursa bunun için kendimi suçlamak istemiyorum.'' Uyarırcasına konuştuğunda, gözlerimi devirerek onu onayladım.

''Ve sen de ağzını kapalı tut. Söz veriyorum tek parça halinde geri döneceğim.'' Göz kırpıp gaza basarak, cevap vermesine fırsat tanımadan oradan uzaklaşmıştım.

Başarmıştım. Evden kaçmıştım.

***   ***   ***

Bizim bölgemiz olan Jackson, ve vampir bölgesi olan New Orleans arası üç-üç buçuk saat sürmüştü. Vampir şehri sınırları içerisine girmemle birlikte, tüylerimde istemsiz bir ürperti hissetmiştim. Gün doğmaya başlamışken, sokaklar tahmin ettiğimden daha boştu. Bir anda bastıran uykuyla birlikte esnedim ve çantamdan çıkarttığım vitamin hapını içtim. Şimdiye kadar kimsenin aramamış olması, yokluğumun henüz kimse tarafından fark edilmediğini gösteriyordu. Bunun için memnundum, çünkü onlar benim peşime düşmeden önce buradaki işimi bir an evvel halletmeliydim.

Buraya gelmeden önce, lider vampirin adresini öğrenmiştim. Adını herkes bilirdi, ama söz konusu onun karşısına çıkmak olunca, herkesin ayakları düğüm oluverirdi. Çoğu yerdeki şekil değiştirenler ve hatta vampirler, onun hakkında konuşmaya bile korkarlardı. Ben ise şu an ona tek başıma, yanımda hiçbir silah olmaksızın gidiyordum. Beni bu kadar cesaretlendiren şey, umarım hayatta kalmama da yardımcı olurdu. Claude'a söz verdiğim gibi eve tek parça halinde dönmeliydim. Siktiğimin ölüleri benim türümü kendi şehrimizden atamayacaktı.

Arabayı durdurduğumda, büyük bahçenin içinde zarafetle ışıl ışıl parıldayan malikâne doğru yere geldiğimin kanıtıydı. Herkesin böylesine korktuğu bir vampirin böyle bir evinin olması oldukça garip gelmişti. Derin bir nefes verip, kendimi onun karşısına çıkmaya hazırladım. Bunu gerçekten de yapacak olduğuma inanamıyordum.

Arabayı kilitledim, ve anahtarları deri pantolonumun cebine sıkıştırdım. Topuklularım, ben bahçe kapısını koruyan vampirlere yaklaşırken asfaltta ufak ritmik sesler çıkarıyorlardı. Kendimden emin bir tavırla önlerinde dikildim.

''Nasıl yardımcı olabilirim, bayan?'' Vampirlerden biri tıslar gibi söyledi. Diğerine göre boyu daha uzun, ve vücudu daha yapılıydı. Gözleri bir süre üzerimde şüpheyle gezindi ve cevabımı ölçüp tartmaya hazırcasına yüzüme baktı.

''Adrian Ezequiel'i görmeye geldim.'' dedim olabilecek en düz sesimle. İki vampir birkaç saniye birbirlerine bakmalarının ardından, bir anda sinir bozucu kahkahalar atmaya başladılar. Alaycılıkları, vampirlerden nefret etmemin baş nedenlerindendi.

''Üzgünüm bayan, ama şaka yapıyor olmalısınız.'' Dediklerine karşılık kaşlarım istemsizce çatıldı. Aramızdaki sessizlik, ciddi olduğumu anlamalarına yetmişti. Kısa boylu, diğerinin kulağına bir şeyler söyledi.

''Yoksa siz kuzeni Zarish misiniz? Yarın geleceğiniz söylenmişti.'' Birkaç saniye bocaladım, ama bunun benim için mükemmel bir giriş yolu olacağını fark etmiştim. Sırtımı dikleştirirken, başımı da beraberinde onaylarcasına salladım.

''Öyleyse içeri geçin, Bayan Ezequiel. Lider, bu hoş sürpriziniz karşısında oldukça şaşıracaktır.'' Bana hitap edişiyle birlikte, içimde oluşan kusma isteğini bastırmak zorunda kalmıştım. Öyle ki, ona cevap vermeden benim için açtığı yoldan geniş bahçeye girdim.

Ana kapıya kadar gergince yürürken, şimdiden terlemiştim bile. Etrafta sayamayacağım kadar çok vampir gözlerini çevre alanlardan ayırmayacak şekilde bu evi koruyordu. Onlarla göz teması kurmaktan kaçınıp, ana kapının önünde durdum.

''Kuzeniyim, adım Zarish Ezequiel. Onu görmeye geldim.'' Şüpheli bakışlar üzerimde gidip geldi ve daha sonra eski olduğu her halinden belli olan kapılar iki yana açıldı.

''Bay Ezequiel sizi bu kadar erken beklemiyordu.'' Kapıdaki vampire omuz silkip ufak ve masum bir gülümseme verdim. Gerçekten, hiçbir zaman vampirlerin bu kadar salak olabileceklerini tahmin etmemiştim. Şimdi önüme sundukları altın fırsat, bu eve giriş biletim haline gelmişti. Tanrı aşkına, onun kuzenini ilk defa mı görüyorlardı?

Devasa kapılardan içeri adımımı attığım anda, beni karşılayan sert hava ürpermeme neden oldu. Kapılar arkamdan yavaşça kapanırken, artık loş ve bir o kadar da boğucu koridorda tek başımaydım. Madem Zarish Ezequiel bu kadar önemliydi, en azından onu bulmam için bana yol gösterebilirlerdi. Bu saray gibi yerde nereye gideceğimi nereden bilecektim?

Düşündüğümden çok daha büyük olan bu yerde, onu bulmak için nereye gitmem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kedi iç güdülerimi kullanarak uzun koridorda yürümeye başladım. Biraz sonra duyduğum kahkaha sesleri, genişçe bir salonun kapısının önünde durmamı sağladı. İçeriye öylesine bir baktığımda, doğru yere geldiğimi anlamıştım.




PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin