LXX. Diğer taraf & Sinir krizi

5.5K 375 30
                                    

''Adrian,'' dedim gözlerimi dışarıdaki güzel kadından ayırmadan. ''Saçmalamayı kes. Odama gidecek ve tüm bunların bir rüya olmasını dileyeceğim.'' Kadının etrafındaki vampir kalabalığının genişlemesini izlerken, olanlara anlam veremiyordum.

Bir tanrıça, nasıl olurdu da dünyaya gelebilirdi?

''O gerçek, Daisy. Senin için burada. Onunla konuşmalısın.'' Elini kolumda hissettiğimde, üzerimden bir ürperti geçti. Perdeyi tamamen kapatıp, pencerenin önündeki geniş koltuğa oturdum. Kral'ın gözleri hala benim üzerimdeydi.

''Ona ne diyeceğim? Böyle bir şeyin başıma geleceğini düşünemezdim. Neden beni daha önce uyarmadın ki?'' Sorduğumda, omuz silkti. Şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı ve ikimiz de pek mantıklı düşünemiyorduk.

''Bunu tartışacak kadar vaktimiz olduğunu sanmıyorum. Onun yanına giderken sana eşlik etmemi ister misin?'' Kibarca önerdi, ama emin değildim. Yine de, tek başıma gitmekten daha iyi bir fikir gibi gözüktüğünden, hafifçe başımı salladım.

Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimizde, ''Üzerine bir şeyler giyseymiş fena olmazmış.'' diye yorumda bulundum. Hangi akla hizmet çırılçıplak gelmişti bilmiyordum.

''Ondan korkma, sana zarar vermez.'' Adrian'a delici bakışlarımı gönderip, çenesini kapamasını sağladım. Yeterince gergin değilmişim gibi, beni sinirlendirmesine izin veremezdim.

Dış kapıdan çıktığımız anda, tanrıça ile göz göze geldik. Sertçe yutkundum ve Adrian'ın elini biraz daha sıktım. Bacaklarımda yeterince güç yokmuş gibi hissediyordum. Tanrıçanın saçtığı ışık her yerdeydi ve yaklaştıkça, daha da mükemmelleşiyordu. Bir insanın görüp görebileceği en güzel kadındı.

Vampirler, tanrıçanın etrafında oluşturdukları daireyi geçmem için açtıklarında, artık tam karşısındaydım. Afrodit, bana parıltılı bir gülümseme gönderdi. Bedeni ışıl ışıldı ve dudaklarında tatlı bir pembelik vardı. İri gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve Kral'a kaçamak bir bakış attı.

Aynı şekilde Adrian'a baktığımda, oldukça ifadesizdi. Tıpkı diğer tüm vampirler gibi. Hepsi, bomboş, düz bir duvara bakıyor gibiydiler. Etkilenen kişinin yalnızca ben olduğuna inanmak güçtü.

''Yaklaş, tatlım.'' dedi melodik bir tonda, Afrodit. Daha önce hiç böylesine büyüleyici bir ses duyduğumu sanmıyordum. Dediğini düşünmeden, yargılamadan ya da sorgulamadan yerine getirdim. Sanki o ne derse desin yapacakmışım gibi hissediyordum.

''Bizi kısa bir süre yalnız bırakmanı rica ediyorum, onunla konuşmam gereken şeyler var.'' Kral'a dönerek söylediğinde, Adrian yalnızca ufak bir baş sallamasıyla ortadan kayboldu. Giden yalnızca o değildi. Aniden, etrafta tek bir vampir bile kalmamıştı.

''Sen gerçek misin?'' diye sordum, kendimi tutamadan. Tanrıça hafifçe tebessüm etti, ve elime dokundu.

''Beni hissedebiliyor musun?'' Gülümseyerek sorduğunda, bana dokunduğunu hissedebiliyordum. Teni yumuşacıktı ve parmakları uzun uzundu.

''Evet.'' Tek nefeste söyledim. Neden burada olduğunu ve nasıl dünyaya gelebildiğini merak ediyordum. Aslında, merak ettiğim şeyler yalnızca bunlarla sınırlı değildi.

''Öyleyse gerçeğim.'' dedi kıkırdayarak. Onu anlatmak imkansızdı. Öylesine kusursuz görünüyordu ki, gerçek olup olmadığını yüzlerce defa sorguluyordunuz.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin