XVII. Farkındalık problemi & Ölümcül bakışlar

14K 691 56
                                    

''Daha fazla kusmak istemiyorum!'' diye yakındım. Midemi Liam'ın elindeki torbaya bırakmış gibi hissediyordum. Sürekli öğürmekten, ciğerlerim acımaya başlamıştı.

''Yapabileceğim bir şey yok. Lider'in kanının yan etkisi.'' Yüzüm buruştuğunda, poşeti yeniden bana uzatarak söyledi. Onu hızla göğsünden ittim ve kendimi yumuşak yatağa bıraktım.

''Kendi gibi kanı da bozuk!'' Odadaki diğer vampirler ve Liam bana şaşkınca bakarken, onlara ne var bakışı attım. Gerçekleri söylemek ne zamandan bu yana suç olmuştu? Bu evdekiler Adrian'ın güttüğü koyunlar diye, ben de onların o iğrenç koyun sürüsüne katılacak değildim.

''Bizi yalnız bırakır mısınız?'' Kapıdan gelen alışılmadık sesle, derin bir nefes verdim. Burada daha fazla insan ya da vampir tanımak istemiyordum.

''Lider onu ne olursa olsun yalnız bırakmamamı söyledi.'' Liam ciddiyetle karşı çıktı, ama kız vazgeçecek gibi gözükmüyordu. Bu da neyin nesiydi şimdi?

''Sadece birkaç dakika. Merak etme, kendini öldürecek olursa onu engellerim.'' Komik olmayan şakasına karşı gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Odadaki kimsenin gülmüyor oluşu bile onu yıldırmamıştı.

Liam ikilemde kalsa da, ufak bir onaylamayla diğerlerini de yanına alıp bizi yalnız bıraktı. Kapıdan çıkarken, ''Sadece birkaç dakika.'' diye tekrarlamıştı.

Yeniden midemin bulandığı hissettiğimde, başımı biraz daha yastığa bastırdım. ''Yanında yiyecek bir şey getirmediysen, konuşmakta acele etsen iyi olur. Sanırım üstüne kusmamı istemezsin.'' Karnımı tutarak söylediğimde, bana yaklaştı.

Vampir değildi, ama insan da değildi. Daha farklı kokuyordu. Sanki, şey gibi...

''Kuğu-kız.'' dedi düşüncelerimi okumuş gibi. ''Kuğu-kız'ım. Adım Desiree.''

Bileklerindeki işaretleri gösterdiğinde omuz silktim.

''Eh, buradaki tek şekil-değiştirici değilmişim demek ki.''

Yatağın yan tarafındaki sandalyeye oturdu. Bakışlarından rahatsız olmuştum. Ondan tamamiyle rahatsız olmuştum. Teni o kadar beyazdı ki, ölü gibi görünüyordu. Ona güvenmiyordum.

''Peki ya sen hangi türdensin?'' Soğuk sesiyle sordu. Neden biraz olsun yalnız kalamıyordum?

''Kedi.'' Basitçe cevapladım. Anladığını belli edecek şekilde başını salladı ve odada sihirli bir kelebek uçuyormuş gibi etrafına bakınıp gülümsedi.

''Her kız bu yatakta yatma şansı yakalayamıyor.''

Neredeyse ona kahkahayla gülecektim. ''Aman ne şans.'' dediğimde bakışları bir anlığına sertleşti. Bilirsiniz, bir kuğu-kız ne kadar sert olabilirse.

''Elbette öyle. Şu an yattığın yer, Kral'ın yatağı. Farkındalık problemin olduğunu düşünmeye başlayacağım.''

Kaşlarım istemsizce çatıldı ama daha sonra kendimi gevşettim. Laf dalaşına girmek istemiyordum. ''Onunla seks yapmışım gibi konuşuyorsun.''

Açık sözlülüğümden dolayı ufak gözleri genişçe açıldı. Hızla yerinden kalktığında, oturduğu sandalye arkaya doğru kayarak gürültülü bir ses çıkardı.

''Bu imkansız. O bir kral. Senin gibilerle işi olmaz. Seni öldürmeden önce bu evden ayrılsan iyi olacak.'' Sesi düzdü ama gerilerdeki öfkeyi fark edebilmiştim. Gözleri bana nefretle bakıyordu.

''Yardım edersen, seve seve.'' diye cevapladım sırıtarak. ''İnan bana, zaten burada kalmaya pek de meraklı değilim.''

''Orası belli oluyor.'' diye mırıldandı yer döşemelerine bakarken. Bu evdeki herkes beni sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.

''Söylesene,'' dedim gözlerinin önünde yatağa biraz daha yayılarak. ''Korktuğun şey beni öldürmesi mi, yoksa beni bu yatağın devamlı ziyaretçisi yapması mı?''

Ağzı açıldı ve gözleri doldu. Ne yani, cidden bunun için ağlayacak mıydı?

''Sen-''

''Ah, eğer yataktaki yerini almışsam üzgünüm. Erkeğin kalbi boğazdan değil yataktan geçer. Bari onun kalbindeki konumunu sıkı tut da, onu da kapmasınlar.'' Masumca göz kırptığımda, sinirle arkasını döndü. Ağlıyorduysa bile, görmemi istemiyordu belli ki.

Odadan çıktığında, bıkkınca iç çektim.

***   ***   ***

Liam'ın benim başımda nöbet tutarken uykuya dalması, kaçırılmaz bir fırsattı. Midemin bulantısı dışında sapasağlamdım. Liam, sabaha kadar yemek yememem konusunda benimle ciddi bir konuşma yapsa da, midenizdekilerin yarısını torbaya bıraktığınızda onu pek dinleyemiyordunuz. Aklımdaki tek şey açlıktı. Açtım. Çok aç.

Sessizce kapıdan çıktım ve birkaç koridor geçerek birçok merdivenden indim. Ne diye bu kadar büyük bir evde yaşama ihtiyacı duyuyordu ki? Lanet bir labirentte bile yolunuzu daha kolay bulurdunuz.

İçimden söylenmeye devam ederken, onun sesini işitmemle yavaşladım. Birine bağırıyordu. Yapmam gereken tek şey, sesi takip etmekti.

Dakikalar sonra salon kapısının önündeydim. İçeride iki adam üzerlerindeki yırtık ve kanlı kıyafetlerle zorla dizlerinin üstlerine çöktürülmüştü. Adrian ise ellerini arkasında birleştirmiş, onları sorguluyordu.

''Benim krallığımda, benim şehrimde ortalığı serbestçe dağıtabileceğinizi, karıştırabileceğinizi mi sandınız?'' Sakinleşerek söyledi. Yine de her an patlamaya hazır bir yanardağ gibi görünüyordu.

''Şey, bölüyorum ama, mutfak neredeydi?'' Kapıdan onlara seslendim. Bir anda salonda sessizlik oldu, ve tüm kafalar bana çevrildi. Onlar bana, ben de onlara bakıyordum. Özellikle Kai'nin, ne yaptığıma anlam verememiş gibi bir ifadesi vardı.

''Ne? Ne bakıyorsunuz? Sadece mutfağı arıyordum. Bu kadar büyük bir evde yaşamanız benim suçum değil. Bana şöyle bakmayı kesin.'' Herkesin ciddi olup olmadığımı anlamaya çalıştığını tahmin edebiliyordum.

Tamam, kabul ediyorum. Lider birilerini sorgularken, öylece araya girip mutfağın yerini sormam normal ya da akıllıca değildi. Fakat açlık insana her şeyi yaptırıyordu. Bana mutfağın yerini söyleyip, yaptıkları işe devam edebilirlerdi. Böylece herkes istediğini almış olurdu.

Adrian daha önce hiç görmediğim şekilde bana bakarken, bir anlığına açlığımı unutmuştum. Bu sefer fazla ileri gitmiş olmalıydım çünkü öylesine ölümcül bakıyordu ki, Kai araya girme ihtiyacı duymuştu.

''Götürün,'' dedi odadaki diğer vampirlere aceleyle beni işaret ederek. ''Hemen.''

İtiraz edemedim, çünkü gözlerim Adrian'ınkilere kilitlenmişti. Gerçekten, acaba daha fazla korkutucu olabilir miydi?

Vampirler beni dışarı çıkarır çıkarmaz, salonun büyük kapıları sertçe yüzüme kapandı. Kollarımı onlardan kurtarma çabalarım fayda etmiyordu.

 

Günün sonunda, kendimi yeniden aç bir şekilde onun odasında bulmuştum. İlk defa beni korkutmayı başarmıştı. Ve dalga geçmiyor, ciddiydi. O bakışları gördükten sonra, bu odada onunla karşılaşmak yerine laboratuvarda olmayı tercih edeceğimi düşündüm. Tüm bunlara rağmen yapabileceğim bir şey yoktu. Mutlaka karşı karşıya gelecektik.



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin