XXIX. William Cardozo & Gerginlik

12.2K 650 24
                                    

''Dışarıda bekle.'' dedi katı, soğuk bir sesle. İlk önce benimle konuştuğunu fark etmemiştim, fakat sonra ikisinin de gözleri benimle buluşunca olanları anladım.

''Bunu isteyemezsin!'' dedim. ''Bunu bilmek benim de hakkım. Bana neler olduğunu bilmeliyim.''

İfadesi sertleştiğinde, özgüvenimi bir saniyeliğine yitirdiğimi hissettim. Son birkaç ay boyunca onun etrafında olmak, onu daha iyi tanımamı sağlamıştı. Her ne kadar boyun eğmeyen biri olsam da, her itirazımı görmezden gelmek gibi bir zorunluluğu yoktu.

Yasalar, kanunlar yoktu. Bana vereceği herhangi bir zarardan sonra onu yargılayabilecek kimse yoktu. Sorgulayan birileri yoktu. Kuralları her zaman o koyardı. Her yerde.

Arkamı döndüm ve odadan çıkarken kapıyı sertçe çarptım. Ses duvarlarda yankılandı ama aldırış etmedim. Hızlıca merdivenlerden aşağıya inerken durmadım. Oturma odasının kapılarını hiddetle açtım ve kendimi koltuklardan birine attım.

''Ah, merhaba?'' dedi varlığını fark etmediğim birinden gelen ses.

Arkamda, duvarda asılı tablonun önünde duran adamı gördüğümde ayağa kalktım. İyi giyimli, hoş kokulu biriydi. Alnımı ovuşturdum ve yüzüme mahcup bir ifade yerleştirmeye çalıştım. ''Üzgünüm, sizi fark etmedim. Gitsem iyi olacak.''

Hiçbir zaman Lider'in misafirleriyle tanışmazdım. Aslında, birkaç aydır koşu dışında evden çıktığım bile söylenemezdi. Sıkılmıştım.

Arkamı dönüp, kapıya doğru yürümeye başlamıştım ki, aynı ses beni durdurdu. ''Şekil değiştirici misiniz?''

Yüzünde biraz merak, biraz şaşkınlık biraz da hayranlık ifadesi vardı. Birkaç saniye duraksamadan sonra, onaylar şekilde başımı salladım. ''Kedi türü.''

Burada ne işim olduğunu sorarsa vereceğim bir cevap yoktu. Buradan kaçmak istiyordum.

Bir an için gözleri parıldadı. Bana doğru yavaş ve güven verici birkaç adım attı. Elimi kavradığında, bunu hiç beklemediğimi fark ettim. Hafifçe eğildi ve dudaklarını elimin üstüne değdirdi.

''Kaplan türü Lideri, Ricardo William Cardozo. Kendimi size tanıtmaktan onur duydum.''

Elimi bıraktığında ne yapacağımı bilmiyordum. Resmi konuşmalardan nefret ederdim. Ona ayak uydurmaya çalıştım. Belli belirsiz bir gülümsemeyle, ''Daisy Deeper.'' dedim.

''Sanırım aynı şeyle baş etmeye çalışıyoruz.'' Gözlerim işaretlerine gidene kadar, demek istediği şeyi anlayamamıştım. Onunkiler de normal bir şekil-değiştirici işaretlerinden farklıydı. Benimkiler gibiydi. Kalın çizgiler ve...

''Kedi sembolü.'' dedi düşüncelerimi okumuşcasına. Uzun süredir aynı yere bakıyor olmalıydım.

''Ama nasıl olur?'' diye sordum. Sesimin duyulduğundan emin değildim. Her şey birbirine karışmıştı.

İçtenlikle gülümsedi. ''Misikonizm. Tek canlıda, iki türün işaretlerinin bulunması. Biz misikonik şekil değiştiricileriz.'' Benim aksime, bundan gurur duyuyor gibiydi.

Bir şeyler bildiğini hissettim. Benim de bilmem gereken şeyler. Hatta, Kai'nin öğrendiği şeylerin kaynağının o olduğundan neredeyse emindim.

Ağzım konuşmak için açılmıştı ki, ikimiz de merdivenden gelen ayak seslerini işittik.

''Sizinle daha sonra görüşebilme ihtimalim var mı? Eğer bu mümkünse, gerçekten çok isterim.'' dedim aceleyle.

Gülümsemesini bozmadan başını salladı. ''Elbette! Memnun olurum.''

''Ve son bir şey daha, lütfen bu konuşma ikimiz arasında kalsın.''

Cevabını beklemeden, hızla oturma odasının kapısını açtım ve tam karşıdaki salona doğru koştum. Sesler yaklaşmaya başlıyordu. Salonun kapısını kapattım ve normal bir görünüm verebilmek için masanın yanına gittim. Viski şişesini bardağa doldurmaya başlamışken, kapı açıldı.

''Bana da.'' dedi Adrian yanıma yaklaşırken. Düşünceli görünüyordu. Gergin.

Doldurduğum bardağı ona uzattım. Tek seferde hepsini içti ve boş bardağı sertçe masaya koydu.

''Bana söyleyecek misin?'' diye sordum sinirlice. Söylemeyeceğini biliyordum. Kendim öğrenmem gerekecekti. Her zamanki gibi.

''Her şeyi bilmen gerekmiyor.'' Gözlerini gözlerime sabitledi ve aramızda oluşan gerginlik elle tutulacak kadar belirgin oldu. ''Ve Daisy, ne yaparsan yap, ama sakın bir daha benim evimde, özellikle de benim yüzüme kapı çarpma.''

Bunu öyle şekilde söylemişti ki, içimde bir şeylerin parçalanışını hissettim. Bu sıralar lanet şekilde duygusaldım. Babam ve kardeşim öldüğünden beri duygusal yönümü kontrol altında tutamıyordum.

''Siktir git,'' dedim. ''Kral olman önemli değil, siktir git!''

Kaşları çatıldığında, onu geçerek açık olan kapıya doğru yürüdüm. Az önce dediklerini umursamadan, içimdeki öfkeyi bastırmak için o kapıyı da sertçe çarptım. Ellerim belimde ona bakarken, onun elleri ise çoktan yumruk olmuştu.

Bir saniye sonra önümde olmasına şaşırmadım. Ani hareketlerine alışmıştım. Göz temasımızı kesmedim. ''Birkaç saat önce beni becerecektin, ve şimdi de öldürecek misin? Sana senden korkmadığımı söyledim.''

Yumruk yaptığı elleri açıldı ve önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. ''Senden hoşlanıyorum, Daisy. Senden gerçekten hoşlanıyorum. Ama sakın beni denemeye kalkışma. Bana meydan okuma. İnatla, sana yapma dediklerim yapma. Beni anladın mı?''

 

Yumruğumu göğsüne geçirdim ama o bunu hissetmemiş gibiydi. ''Senden nefret ediyorum, Adrian Ezequiel. Senden nefret ediyorum.''

Sırıttı. ''Bana aşık olacaksın. Bana aşık olacaksın, ve her şeyi mahvedeceksin.''



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin